Sevgili Babacığım, Çok Değerli Dostlar,
Bu güzel Cuma gününün bütün rahmet ve bereketlerinin hepimize erişmesi duasıyla Merhaba.
Bugün Çanakkale Zaferimizin yıldönümü. İnşallah bütün şehitlerimizi en az bir Fatiha ile de olsa anarak ruhlarını şad ediyor ve sizlerle Sayın Büyüğümüzün yıllar öncesine ait ibret dolu bir sohbet notunu paylaşıyoruz.
Hayırlı günler, sağlık ve esenlikler dileği, en içten saygı ve sevgilerle...
Çiğdem Seçkin Gürel
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’IN GÖNÜL SOHBETLERİNDEN NOTLAR-20
KONU: ÖLÜM TERBİYESİ
19 Eylül 1999, Cumartesi
Bir gece bir velî zat evinde talebeleriyle sohbet ediyormuş. Sohbet esnasında bir haberci oğlunun ölüm haberini getirip, kulağına fısıldar. Ancak velî zat hiç istifini bozmaz, sohbetini sürdürür. Sohbet bitince talebelerini her zamanki gibi uğurlar. Hanımına da hiçbir şey söylemez. Herkesin ertesi gün haberi olur. Sonra o velî zat eşine bunun Hak’kın (cc) bir emri olduğunu, olağan karşılamak gerektiğini anlatır, onu da sabırlı olmaya davet eder. İşte Efendim, önemli olan böyle bir durumda bile sükûneti muhafaza etmek, Hakka büyük bir aşkla teslim olabilmektir. O zaman cenazelerdeki o nâhoş haller ortadan kalkıyor. Bu hiç üzüntü olmayacak demek değil, ama hâşâ Allah’a (cc) isyan eder gibi değil, zarif, İslâmî bir hüzün olmalı. Ölümün erkeni de olmaz efendim. Hayatta benimdir diyebileceğimiz neyimiz var? Ne bu beden, ne bu elbise, ne de bu ruh bize ait değil. Bir dostumuz uzak bir yere giderken kol saatini bize emanet bıraksa, sonra hiç beklemediğimiz bir anda çıkagelip saatini geri istese saati ona geri vermekte tereddüt etmeye hakkımız olabilir mi?
Eski İstanbul terbiyesinde sahibi oldukları bir konağın yanından geçilirken “Efendim, bu konak sizin mi?” diye sorulunca insanlar, “Aman efendim, ne haddimize, Allah (cc) nasip etti, biz emaneten oturuyoruz.” diye cevap verirlermiş.
İşte bu hayat da bize emaneten verilmiştir. Görelim, ibret alalım, kendimizi güzelleştirelim ve “Gel!” emri geldiğinde emaneti gerçek sahibine sükûnetle teslim edebilelim diye.
Hem acaba ortada ölüm diye bir olay var mı?
Yunus Emre
“Ölenler hayvan imiş, aşıklar ölmez” der.
Ölüm, başka bir mekânda dirilmektir. Bu Ankara valisi iken Kayseri valisi olmak veya bir evin bir odasından başka bir odasına geçmek gibi bir şeydir, yoksa yok olmak demek değildir. Bütün mesele edeple, saygıyla, incelikle her durumda Allah’ın (cc) önünde teslimiyetle eğilebilmektir.
Yıllar önce annem bir akşam kollarımda vefat edince gerekenleri sükûnetle, saygıyla, edeple, usulüne uygun olarak yerine getirdim. Ama ağlamadım. Ama beni tanıyanlar bilirler, annemden her gün bahseder, onu hep hatırlarım. Dünyada annesini benim kadar seven çok az kimse olmuştur…
Efendim, vaktiyle İstanbul’da son derece aklı başında bir hanım tanıdığımız vardı. Pek bilgili, akıllı bir hanımdı. Hatta bazen Rana ile gider, bazı şeyleri ona danışırdık. Bu hanım bir gün dolaşmak için dışarı çıkıyor ve biraz gezdikten sonra yolda yürürken bir anda aklını kaybediyor, evinin adresini dahi hatırlayamıyor.
İşte böyle efendim her şey bir anlıktır, gelip geçicidir. Işık bile kesintisiz gelmiyor, çok kısa zaman dilimleri içinde sürekli yanıp sönüyor aslında. Hayat da böyle, her şey, her an yeniden yaratılıyor.
“Allah (cc) her an yani bir şe’n (oluşum) üzeredir.” Kur’an-ı Kerim
“Kimbilir nerede, ne zaman kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misalı o musalla taşında”
Cahit Sıtkı Tarancı
İşte bu nedenlerle ölüme her an hazır olmak gerekir.
Pikniğe giderken hazırlık yapmış bir aileyle, hiç hazırlıksız yola çıkmış bir aile bir olur mu? Ne olur biraz tedarikli olalım. Yattı, kattı, mersedesti derken, paraydı puldu derken hayat geçer ve mânâ alemine eli boş gitmek durumunda kalırız. Allah (cc) cümlemizi muhafaza buyursun.
Kur’an-ı Kerim’de “Her nefis ölümü tadacaktır.” Buyruluyor. Tadmak ancak güzel şeyler için söylenir. Demek ki ölümde de bir güzellik vardır. O halde hayatımızı insanlara yardımcı olarak, bar (yük) değil yar olarak geçirsek, son nefesimizi verme vakti gelince de bir aşık gibi “Ey hayat seni sevdim, senin ekmeğini yedim, suyunu içtim, insanlarını sevdim.. Artık sana veda ediyorum…” diyebilsek sonra da Rabbimize dönüp “Yarabbi bu dünya da Sana ait, öbür dünya da” diyerek O’na koşabilsek.... Kur’an-ı Kerim’deki “O senden razı, sen O’ndan razı olarak Rabbine dön.” Emrine mazhar olabilsek, o muhteşem hâli yaşayabilsek..
Allah (cc) bütün hayatımızı aşk içinde, niyazla geçirebilmeyi ve son âna kadar bütün gayretimizle, aşkla insanlara hizmet edebilmeyi, kendimizi yetiştirerek mânâ yolunda yürüyenlerden olabilmeyi nasip etsin. Amin
SABRİ TANDOĞAN