Efendim Hayırlı Günler...
Bütün Dostlara Sevgi ve Selamlar...
Efendim, sitenize misafir oldugumda icim öyle güzelliklerle doluyor ki,
gerek gönül dostlarınızın yazdıkları, beyan ettikleri görüşler, gerek
sizin yazılarınız ve kökü çok derinlere uzanan bilgi birikimi ve
tecrübelerinizle vermekte olduğunuz cevaplar kendimi çok şanslı
hissetmeme neden oluyor. Çünkü bir konuda tecrübe sahibi olabilmek için
ya onu yaşamak ve değerlendirmek gerekiyor, ya da o tecrübeyi edinmiş
insanlardan doğrudan almak. Siz bu konuda her türlü imkanlarınızla
bizlere en doğruya, en güzele götürecek tesbitlerinizi aktarıyor, onları
doğrudan yararlanılabilir halde bizlere sunuyoruz. Bunun için size
müteşekkiriz, gönül dostlarıyla da bu paylaşımlarda gönül birlikteliği
ettikleri için artık bir aile gibiyiz. Paylaşılan güzellikler artacağı
için de şükürler ediyoruz.
Efendim, geçen akşam sitenizi ziyaret ettiğimde geç saatlerde bile
sitede başka misafirler bulunduğunu görmek beni çok mutlu etti. Sitenizi
adeta sıcak bir sobanın etrafında toplanmış, sohbet eden insanların
bulunduğu bir odaya benzettim. Yalnız bu odanın sobası, sizin sevgi dolu
kalbinizdi, sımsıcaktı ve her uğrayan gönül dostu kendi güzellikleriyle
odaya yeni, taze ve sıcak bir hava getiriyor, paylaşılan güzellklerin
çoğalmasına vesile oluyordu. Bu güzelliklerin devamını inşallah Rabbimiz
nasip etsin, hayırlı ömürler ve çalışmalar içinde günden güne artan
güzelliklere hep birlikte tanık olmayı bizlere göstersin inşallah...
Efendim, geçen gün bir takvim yaprağında bir söz okuyunca içimden onu
sizlerle paylaşmak geçmişti. Bu Lokman Hekim'e ait bir sözdü: "Esenlik
zamanlarında muhtaç olanların gönlünü almayı unutma. Senden yana yakıla
isteyene gönül rızasıyla ver. Yoksa bir zalim gelir, zorla alır". Bu söz
üzerine düşünmüştüm bu zamanda zalim nasıl olur, nasıl zorla alır diye?
Ertesi günü işyerine geldiğimde bir çalışanımızı gördüm, çok dertli idi,
evinlerine hırsız girmiş,değerli olabilecek ne varsa götürmüş. Arada ne
kadar ilgi kurulabilir bilemiyorum ama bu durum beni uzun uzun
düşündürdü. Ve aklıma yine Rahmetli Onkolog Doktor Haluk Nurbaki Bey'in
bir kitabında okuduğum bir bölüm geldi. Şöyle anlatıyordu kendinin de
bizzat tanıdığı bir meczubun hikayesini. Bir şehirde bazı kimseleri
durdurup hatırlı miktarda yardım talep eden bir meczup varmış. İstediği
miktar genelde elini cebine atan bir insanın vermeyi düşündüğünden
fazlası imiş, ama imkanlarına göre fazla sayılmayacak kadarı. Yalnız
kesin olarak bilinen şuymuş ki aldığı paraları kendine harcamaz, götürür
yoksul kimselere dağıtırmış. Bir gün bir devlet dairesine gider bu
meczup ve ordaki memurlardan birinden yüksek bir miktar yardım etmesini
ister. Memur ona dönerek kızgın bir sesle: "Biliyorum ki der bu parayı
kendine harcamayacaksın, öyle olacağını bilsem verirdim, ama
vermeyeceğim". Bunun üzerine meczup ısrar etmez, gerisin geriye çıkar
gider. Bir hafta sonra bu memurun hanımı evi boşaltarak çocuklarıyla
birlikte onu terkeder. Bu olay Rahmetli Doktor Haluk Bey'i çok
düşündürür ve meczubdan bu işin açıklamasını rica eder: Adam söylemek
istemezse de sonunda şöyle anlatır: "Ben der o memurun böyle bir hadise
yaşayacağını hissetttim ve sadaka kazayı atlatmaya vesiledir hükmünce
yardımcı olmak istedim ve buna uygun miktarı ondan talep ettim, ama o
kabul etmedi" der.
Bugün bizler için önemli olan elindeki nimetlerin aslında bir imtihan
vesilesi olduğunun farkında olmak ve gereğinde paylaşabilmek. Resulullah
Efendimiz "Siz yoksullarınız suretiyle yardım olunursunuz" buyuruyor. O
nedenle toplumsal anlamda yardımlaşma konusu bizler için bugün
herzamankinden çok daha önemli olmalı. Çünkü hızla bir negatiflikler
ortamı oluşturulmaya çalışılıyor ki bunu giderecek en güzel adım
güzellikleri paylaşma duygusu olabilir. Bu yerine göre bir sabah selamı,
bir güleryüz, bir kimsesizi ziyaret, bir hayırlı işler dileği, yerine
göre bir bilginin aktarımı, yerine göre de bir tebessüm de olabilir
pekala...
Yıllarca önceydi bir sohbetinizde genç bir lise talebesiyken elleri ve
ayakları üzerinde zor yürüyebilen bir dilenciyle karşılaştığınızı, sizi
çok etkilediğini, önce başını okşayıp, bir talebe harçlığınca yardımda
bulunmak istediğinizi, ancak onun sizin bu sıcak ilginizden duygulanarak
sevincinden yardımı almadığını şimdiye kadar kimseden görmediği bu saygı
dolu ilginin kendisine yeteceğini söylediğini anlatmıştınız.
Efendim, biz çocukken büyüklerimiz anlatırlardı: Vaktiyle kalbi katı bir
adam varmış, hiçkimsye karşı sevgi dolu değilmiş. Bu adam bir gün yolda
yürürken gönlü kırık bir yetim çocuğun yanından geçiyormuş, onun başına
şöyle bir dokunarak yanından geçmiş ve yoluna devam etmiş. Ancak o kırık
kalpli çocuk onun bu hareketini adamın ona karşı sevgisinden olduğunu
sanarak öyle mutlu olmuş, öyle mutlu mutlu olmuş ki o adam için dualar
geçirmiş kalbinden. Bu aradan perdeleri kaldıracak kadar içten yapılmış
dualar hürmetine o adam affedilmiş, ve ihya olmuş derlerdi...
Bugün de bizler her konuda olduğu gibi paylaşma ve yardım konusunda da
küçük ve önemsiz kelimelerini ortadan kaldırmalıyız. Bir yudum da olsa
sevgimizi, ilgimizi, saygımızı paylaşmalıyız. İnşallah başarabilenlerden
olmak bizlere de nasib olur dileğiyle hürmet ve muhabbetlerimi sunuyor,
hayırlı güzel günler ve hayırlı işler diliyorum. Allah'a emanet olunuz .
Birgül Güven
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Hayata selam Yazan Birgül Güven
Cvp: Hayata selam Yazan Sabri Tandoğan