Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Züleyha Akdoğan Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Züleyha Akdoğan
Tarih : 4/25/2011 9:00:51 AM


 


Sayın Sabri Dedem,
Uzun zaman oldu size yazmayalı ve uzun zaman geçtiği için de hep çekindim size yazmaya... Ama her içim sıkıldığında yazılarınız bana dost oldu.
 
Ben geçen yıl sonunda evlendim. Evlilik üzerine söylediğiniz nasihatları eşime de dinlettim. Allah'a çok şükür, çok şanslı, kısmetli bir insanım ki Allah gönlüme göre bir eş hediye etti bana. Çünkü kahvaltılarımızda, ikili sohbetlerimizde "gönül sohbeti"ediyoruz. Çok güzel bir doyum...
 
Sayın Sabri dedem, şimdi, annemin hastalığı olan Alzheimer üzerine tez yazıyorum. Bu hastalıktan sonra hasta ve hasta yakınlarının değişen yaşamlarını analiz etmeye çalışıyorum, bunun için hasta ve hasta yakınlarını dinliyor ve gözlemliyorum. Ayrıca Alzheimer hastası olan  teyzem'in de her pazar ziyaretine gidip, sohbet ediyorum. Teyzem, ilk zamanlar konuşmaktan çekinirken şimdilerde mutlu ve daha sohbet etmeye çalışan biri haline gelmiş. Yakınları böyle söylüyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Bir bilseniz Sabri dedem, bu beyin hastalığı o kadar değişik ve insanı hayretler içinde bırakan etkileri var ki, insan da "akıl"ın gidince neler olabileceğini gözlerinizle görüyorsunuz. 
 
Bundan bir süre önce, felsefede asistan olan ateist bir meslektaşım babasını kanserden kaybetti. Annemin de Alzheimer olduğunu biliyordu. Döndü bana dedi ki "Allah olsaydı insana bu kadar  acı çektirmez, annenin de aklını almazdı. Sen hala inan bakalım"dedi. Bunun üzerine ben de "Ben annemi gördükçe Allah' a olan inancım katlanarak artmaya devam ediyor çünkü canım annemi her gördüğümde aklın ne kadar önemli olduğunu görüyorum" dedim. Sabri dedem görmeliydiniz, şok oldu ve bana "ben bu açıdan hiç düşünmemiştim" dedi.  
 
Gerçi bu hastalık akıl hastalığı değil, beyindeki nöronlar zamanla birbirleriyle iletişime geçemiyor ve bellek kısa süreli bellekten başlayarak uzun süreli belleğe doğru yıkılmaya başlıyor. Nasıl bir çocuğun büyüdükçe bir kişilik haline geldiğini görüyorsanız, bu hastalıkta tam tersi oluyor; oluşan kişilik zamanla gerilemeye başlıyor. Örneğin, dernekte Boşnak Alzheimer hastası olan şeker mi şeker bir teyzem var. Bu teyzem 7 yaşında Türkçeyi öğrenmiş ama şu anda Boşnakça konuşuyor çünkü 7 yaşına geri dönmüş bellek. Kısa süreli bellek tamamen silinmiş ve uzun süreli belleğindekileri kullanarak iletişim kurabiliyor. Neyseki kızı var ona bakan ve Boşnakça biliyor.
 
İşte sayın Sabri dedem, insanın yaradılışını seyreder gibi oluyorum hasta ve hasta yakınlarınla beraberken. Herşeyi sorguluyorsunuz. Doktorlar bu hastalıkla ilgili hiç birşey yapamıyorlar ve bunun sırrını çözemiyorlar. Doktorlar da biz hasta yakınlarından dinledikleri kadarıyla neler olabildiğini anlayıp, çözüm bulmaya çalışıyorlar. Fakat bu hastalara en iyi gelen şey dokunmak ve sevgi. Eğer hasta hırçınsa, hasta yakınından fazla ilgi görmediğini anlaşılabiliyor. Eğer hasta mutlu bir hasta ise sevgi ve ilgi gördüğünü hemen anlıyorsunuz. Annem sürekli "herşeyin başı sevgidir" diyor. En uzun kurabildiği cümle bu. Hastalar, herşeyi hissediyor ama bunun nasıl yansıtacaklarını bilemiyorlar. Hasta, konuşamasada gözleri, mimikleri size herşeyi anlatıyor. Ve doktorlar da "dokunma" gerçekleştiği zaman beynin en önemli yeri olan merkezinde bir hareketlenme olduğunu ve bu hareketlenmenin hastaya iyi geldiğini gözlemlemişler. İşte yine Yunus Emre'ye, yine Mevlana'ya çıkıyor yolumuz. Yine onlarla buluşuyoruz. Sevgi, güzel sohbet hastaları iyileştiriyor, mutlu ediyor. Ama buna rağmen bu kalabalık şehirlerde o kadar yalnızız ki. Sohbet etmiyoruz, onun yerine dedikodu yapıp ruhumuzu zehirliyoruz, bencil olduk, paylaşmayı unuttuk, hep bana hep bana dedik; böyle olunca da İstanbul gibi şehirlerde kalabalıklaştık ama bir o kadar da yalnız kaldık. Teknoloji de güya iletişim çağını açtı, facebooklar, twitter, sosyal medya kavramları evet iletişim çağı ama aslında iletişimsizlik çağı... İletişimin, %60'ı beden dili, %30'u ses tonu ve %10'u sözcüklerden oluşur. Oysa biz bu yeni iletişim çağında bilgisayarın karşısında özellikle bizden küçük kardeşlerimiz oturup "chat"leşiyoruz. Duygu yok, dokunma yok, ses sadece klavyenin tuş sesleri...
 
Sabri dedem umarım sizi yormamışımdır. İçimdekileri sizinle paylaşmak istedim sadece... Bu hastalık bana çok şey kattı. Bir çok şeyin altında yatan asıl nedenleri görmemi sağladı ve her dakika beni hayretlere düşürecek şeyler öğretti, varoluşu derinden düşündürdü ve her saniye düşündürmeye devam ediyor...
 
Saygılarımla,


 


Züleyha Akdoğan


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]