Sayın Sabri Tandoğan hocam.
Ben sizi son aylarda size zaman zaman yazan ve kitaplarınızı okuyan eşim Cahide Aktaş aracılığı ile tanıyorum kitaplarınızı ben de okuyorum ailemize sanal alemde de olsa girdiğiniz için çok mutlu oluyor size saygılarımızı sunuyorum. Ben 57 yaşında 31 yıllık hekimim. Son 21 yıldır Çocuk Cerrahisi Uzmanı olarak bebek ve çocuk ameliyatları yapıyorum. Mesleğe adım atmamın başlangıcı olan üniversiteye kayıt yaptırdığım 1972 yılında yaşadığım bir olayı sizinle ve gönül dostları ile izninizle paylaşmak istiyorum. O yılları bilmeyen genç arkadaşlara bilgi için izninizle bir giriş yapayım.1970 li yıllarda üniversite giriş sınav sonucu posta aracılığı ile elinize bir puan kartı gelir bu puan ile hangi üniversitenin hangi fakültesine girme olasılığınız olduğunu TRT radyosundan 23.00 haberlerinde dinleyerek yaklaşık tahmin eder o şehire bizzat giderek önce ön kayıt sonra ise zamanı gelince kesin kayıt yaptırırsınız. Bu süreç bazen 15-20 gün sürebilir idi. Ben ailemle Kayseri'de ikamet ediyordum.Ön kayıt sonrası kesin kayıt şansı yaklaşınca Ege Üniversitesi Tıp Fakültesine yetebilecek düşüncesi ile 10 saat yolculukla İzmir'e gidip ucuz bir otele yerleştim. Sabahtan akşama öğrenci işlerinin önünde günlerce beklememe rağmen bir türlü kayıt olamıyorum, evdeki hesap çarşıya uymamış işler ters gidiyordu. Eğer İzmir'de kesin kayıt şansım kalmayacaksa İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliğinde de olan ön kayıt sonrası kesin kayıt için İstanbul'a gidebilirdim. Anlatmak istediğim olay tam burada başlıyor. Benim 2-3 günlüğüne İzmir'e gitmek için memur babamdan aldığım minik harçlık bitmek üzere idi. Benim İzmir'den İstanbul'a gitmem orada 2-3 gün kalmam ve de Kayseri'ye dönmem için para lazımdı. Bundan tam 39 yıl önce evimizde telefon yoktu. Babama mektup yazsam üç gün sonra ulaşacak, babam hemen parayı PTT aracılığı ile otel adresine gönderse belki bir hafta sonra elime geçecek ve ben belki bu sürede İstanbul şansımı da kaybedecektim. Öyle bir çıkmaz içinde debeleniyorum ki çok çaresizdim. Yine mesai bitmiş ben otele dönmüşüm İzmir'in Basmahane meydanında bir kanepede düşüncelere dalmış otururken 25 yaşlarında tanımadığım bir kişi yanıma geldi "Hemşehrim sen Kayseri'lisin değil mi?" dedi. O güne kadar gerek büyüklerimizden gerek Türk Sinemasından büyük şehirlerde hemşericilik kisvesi ile dolandırıcılık olur diye şartlandırılmışız. Ben bu ön yargı ile ilgilenmek istemedim. Ama o arkadaş benim doğup büyüdüğüm evi milimetrik olarak tarif edip birde kendi evlerini bana anlatınca; ki ben de onun evini mahallesini çok iyi biliyorum, inandım ki gerçekten tanışmasak da ikimizde Kayseri'liyiz. Biraz sohbetten sonra bana "Çok dalgın ve kederlisin, nedir problem?" diye sordu. Bende yaşadıklarımı tüm detaylarıyla anlattım. Bana "Sana ne kadar para lazım?" dedi. O günün şartlarında 100 TL beni İstanbul'a götürür işim bitince de Kayseri'ye bile gitmeme yeterdi. Ben " 100 TL yeter" dedim. O ise " Hayır 100 TL olmaz belki işlerin yine uzar o yüzden al sana 200 TL Kayseri'ye dönünce verirsin" dedi. Ben şok olmuştum, bu kimdi Hızır'mıydı?. Benim Şaşkınlığımı gördü " Ben liseden sonra okumadım babamla beraber ticaret yapıyorum İzmir'e mal almaya geldim yanımda yeterince para var rahat ol üniversiteye kayıt yaptırmadan Kayseri'ye dönme" dedi. Benim doğup büyüdüm o bildiği evden 1970 yılında biz taşınmıştık ben yeni adresimi vermek istedim kabul etmedi. "Ben sana güveniyorum sen benim iş adresimi al yeterli" dedi. O akşam vedalaştık. Ben daha sonra İzmir'den İstanbul'a gittim.Detaylarla sizleri sıkmayayım. İstanbul'dan Ankara'ya gitmem gerekti ,Ankara'da işlerim yine olmadı tekrar İstanbul'a döndüm, Diş hekimliğinden Ankara Hacettepe Üniversitesine gelmem gerekti kayıt süresi bir günle sınırlı olduğu için ömrümde ilk defa uçağa binmek zorunda kaldım ve uçak sayesinde son durak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine kesin kaydımı yaptırdım.Kayseri'den ayrılıştan neredeyse 13-14 gün sonra döndüğümde ailem merak içindeydi. Tüm yaşananları anlattım babam "Oğlum sen Hızır'la karşılaşmışın" diyerek sevincini memnuniyetini belirtti. Hemen borcumuzu ödemek için o arkadaşın iş yerine gittiğinde o arkadaşın babasının benim babamın çok eski bir arkadaşı çıkması hepimize ayrı bir sevinç yarattı. Öğrenciliğe adım atarken 19 yaşımda yaşadığım bu olay hafızamda tazeliğini hep korudu. Ben 1980 de mezun oldum, beş yıl pratisyenlik, beş yıl asistanlık, 21 yıl da uzmanlık süreci içerisinde faydalı olmaya çalıştığım binlerce hasta, ameliyat yaptığım altı bin civarı çocuk hastada, bana yardım eden o isimsiz kahramanın payı olduğunu hep düşünürüm. Size en derin saygılarımı sunuyorum, sağlıkla kalın.
Dr.Selahattin AKTAŞ.