Değerli Büyüğüm Sabri babacığım ve Sevgili Gönül Dostları, Üç ayların başlangıcı olan Regaip Kandilinizi kutlar, tüm Kainat için hayırlara vesile olmasını dilerim.
Müsaadenizle Bugünlerde okumakta olduğum Samiha Ayverdi-Safiye Erol-Nezihe Araz-Sofi Huri Hanımefendilerin birlikte kaleme aldığı "Kenan Rifai ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık" adlı bu muhteşem kitaptan bazı satırları sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Kenan Rifai diyor ki:"Esas itibariyle bütün dinler birdir. İptidai dinlerden tutunuz, İbrahim'den, Musa'dan, İsa'dan Hz. Muhammed'e kadar bütün dinler mana itibariyle aynıdır. Maksat tasfiye-i derun ve Allah'ı tanımak ve bulmaktır. Din de ilk mektepten üniversiteye gelinceye kadar bir talebenin geçirdiği taallüm safahatını geçirmiş ve İslamiyet'te kemalini bulmuştur" "Zenginin zekatı malına fukarayı iştirak ettirmek olduğu gibi fukaranın zekatı da zenginden ümidini ve gözünü kesmektir. İlmin zekatı onu ehline ve talibine vermektir. Evin zekatı gelen misafiri ağırlamak ve itibar etmektir. Sohbetin zekatı dedikodudan uzak olmaktır. Evladın zekatı yetimlere ihsandır. Kuvvetlinin zekatı zayıflara yardımdır. Nefsin zekatı kötü ahlakları terketmektir. Aşkın zekatı vermek, hep vermektir." "Hazret-i Rifai, müritlerinin, "Bize ne miras bırakıyorsunuz? diye sormaları üzerine:"Hiçbir şey! Yalnız, herkesin, her şeyin sizden faziletli olduğunu düşünmeden uyumayın!" diye cevap vermiş." "Mesela sarmısak için öf ne kadar fena kokuyor diyorsunuz, halbuki o ne dertlere deva, ne hastalara şifa oluyor, biz kimin derdinin devası, hastalığının şifası oluyoruz? İşte bu hususları göz önüne getirirsen kendini herkesten faziletsiz görmüş olursun. Cenab-ı Hak bir de sana bunları bildiren idrak ve iz'an vermiş.Ona rağmen anlamaz ve harekatını tashih etmezsen kabahatin iki kat olur. Mesela gıybet ediyorsun, başkasının ayıbını ve noksanını görüyorsun. Bunu yapmakla sen iki kat günah işlemiş oluyorsun. Bir kimsenin ayıbını görmek, bu ayıp bende yok, ben ondan hayırlıyım demekle müsavidir ki bu suretle insan şeytanet sıfatını giymiş olur." "Her suçta bir mazeret arar ve bilhassa etrafına başkalarından değil, bizzat kendilerinden korkmayı tavsiye ederdi. Zira bir üzüntüye, bir musibete maruz kalındığı zaman, kabahati sebeplerde değil kendimizde aramamızı ister ve bu neticenin hemen daima bizim bir noksanımızdan faraza basiretsizlik, sebat, sabır, saygı ve kavrayış noksanı gibi- bir hatamızın mahsulü olduğunu gösterirdi. O, çok iyi biliyordu ki talih ve kader denen alın yazısı şuur altında biriktirmiş olduğumuz iyi veya kötü tohumlarda saklıdır. Böyle olunca da Mukadderatımızın mimarının kendimiz olduğundan şüphemiz kalır mı?"
"Dr. Filolog Safiye Erol ile konuşmalarından: Şu dakikada hocamla bir konuşma yapıyorum. Safiye Erol: Efendimiz, dünya pek kötü! O: Sen iyi ol. Safiye Erol: Ben iyi olmuşum ne fayda, bu kötülük içinde. O: Senin üstüne vazife değil. Sen iyi olmana bak. Kötülük senin sınırlarında durakladı mı, kalmadı mı? Sana sirayet etti mi, etmedi mi? Sana bulaşamadığı, seni karartıp bozamadığı dakikada kötülük hezimete uğradı gitti."
Selam ve dua ile..
Cahide