Sayın Fatmagül Hanım,
11.12.2006 tarihli mailinizi aldım. Kıymetli yavrum, baştan sona kıymetli fikirlerle dolan mailin için çok teşekkür ederim. Okuduğumda bende bir şiir etkisi uyandı. Allah senden razı olsun, tuttuğun altın olsun, Allah iki dünyanı cennet etsin. Özellikle merhum Selahattin Palay’ın hayatından sunduğum bir kesitin eşiniz Zeynel Bey’de uyandırdığı duygular beni çok etkiledi. Gözlerim yaşardı. Bir insanın güzelliklerden, inceliklerden etkilenmesi onun ruh temizliğinin, asaletinin en güzel göstergesi.
Değerli yavrum, müzik ile matematik arasında tesbit ettiğin ilgi de çok güzel. Aslında hayatta herşey güzel, yüce, ürpertilerle dolu. Bundan yıllarca önceydi. Büyük veli merhum Hasan Burkay Efendi Hazretlerinin sohbetinde bulunuyordum. O zaman dinleyicilerden biri sordu, Efendim, dedi Hazret cevap verdi “Veli gördüğü her zerreden en az ellibeş mana çıkarabilen insandır”. Aradan elli yıl geçti. Hala o sözdeki derin manayı düşünüyorum. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Yarabbi, acaba bu dünya da bir cennet mi? Dağlar, denizler, gökler, yıldızlar, kuşlar, çiçekler, kelebekler ve buna ilaveten insan güzellikleri. Maddi ve manevi güzellikler. Yeryüzündeki her insanda ayrı bir tecelli, ayrı bir ihtişam. Ama ne yazık ki birçok insan nefsaniyetinin karanlıklarına gömülmüş, bu çıldırtıcı güzellikleri göremiyor, sezemiyor, hissedemiyor, ürperemiyor, hayretler içinde kalamıyor, yaşlı gözlerle ellerini açıp Allah’ım Sen ne büyüksün, ne yücesin, ne güzelsin diyemiyor. Ne olur bu nefsaniyetin zincirlerinden kurtulabilsek, bu güzellikleri görebilsek, bu incelikleri sezebilsek. Sonra Bethooven’in 9. Senfonisinin koro kısmında olduğu gibi “Birleşiniz insanlar, kardeş gibi olunuz” diyebilsek.
Hayret duygusu ne güzel bir makamdır. İnsan kültürünün en ileri aşamalarından bir nokta. Herkese, herşeye hayretle, ürpertiyle, aşkla bakmak...Yunus “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diyor, ve ilave ediyor “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi”. Keşke eğitimin başlangıcından sonuna kadar insanlara “Görmeyi öğretebilseydik”. Rilke’nin sanatında en önemli unsur görmeyi öğrenmektir. Bu eğitim minicik bir çocukken başlamalı ve bütün bir ömür boyu devam etmeli, Yunus Emre “Gören göz değil, gönüldür” diyor.
Kainattaki bu sonsuz, bu muhteşem, bu çıldırtıcı güzellikleri görebilmenin alfabesi ruh temizliği ile başlıyor. Kendini, iç dünyasını arıtmayan, temizlemeyen bir insanın güzelliklere de yaklaşmaya hakkı olmuyor. İnsan için en büyük olay güzellikleri görebilmekken Yarabbi biz nelerle meşgulüz, şu şunu demiş, bu bunu yapmış, birtakım zanlar, vehimler, korkular, şüpheler, velhasıl hayatımızı karartmak, her an var olan, değişen, yepyeni özellikler gösteren güzellikleri görmemek için sanki gözlerimizi sımsıkı kapatıyoruz. Şu şunu demiş, bu bunu yapmışla başlıyor, hayatımızı karartıyoruz. Acaba böylelikle kendimize, özümüze ihanet etmiş olmuyor muyuz? Falanca bizi sevmiyor diye bizi beğenmiyor, bizi istemiyor diye köpürüyoruz, bağırıp çağırıyor, kıyameti koparıyoruz. Ne hakla? Acaba biz o insanın ilgisine, sevgisine, saygısına layık mıyız? Bunu hiç düşünüyor muyuz? Biz kimiz, kendimizi ne sanıyoruz. Hindistan’ın yetiştirdiği büyük devlet adamı Mahatma Gandhi, “sabahleyin”, diyor “kendimi ayakkabımın üzerindeki bir toz zerresinden daha büyük görsem ağlayarak Allah’a sığınırım”. Bir veli zat diyor ki “Bir kimse sabahleyin evden çıkarken kendini o çevrenin en hatalı, en kusurlu, en günahkar insanı kabul etmedikçe manen bir adım ilerleyemez”. Yıllarca önceydi merak ettim. Acaba dedim insan kelimesi nereden geliyor. Uzun uzun araştırdım, bilim adamlarıyla konuştum, yazarlarla konuştum, cevap bulamadım. Nihayet bir gün Beyazıttaki sahaflar çarşısında dolaşırken rastladığım bir yaşlı zat soruma cevap verdi “Efendim”, dedi, “insan kelimesi üns kökünden gelir, ünsiyet, konuşmak, görüşmek, birarada bulunmak, dostluk kurmak anlamına gelir”. Bunu yıllarca düşündüm, hala düşünüyorum, düşündükçe beni ürpertiyor. Demek ki diyorum hayatın sırrı insanlar arası ilişkilerde gizli. Peygamber Efendimiz, “Başkalarıyla güzel geçinmeyen, kendisiyle güzel geçinilmeyen insanda hayır yoktur” buyuruyor. Allah cümlemizi korusun. Bugün sadece trafikteki karmaşa, kaba sözler, kaba hareketler beni çok üzüyor, ağlatıyor. Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz. Hepimiz mukadder akıbetin yolcuları değil miyiz? Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın. Kavgalar, bu dövüşler, bu acı sözler niçin? Neden birbirimizi sevemiyoruz, neden birbirimizi kucaklayamıyoruz, neden bu sonsuz güzellikleri paylaşamıyoruz? Sebep ne? Çünkü sebep tek, nefis. Nefsaniyetimiz yüzünden, bencilliğimiz yüzünden, egoizmimiz yüzünden hayatı birbirimize zehir ediyoruz. Bir düşünsek şu anda doğumevinde yeni doğan bir çocuğun bile istatistiklere göre ne kadar ömrü var ki? Nefis terbiyesine artık günümüzde ne ailede, ne okulda, ne işyerinde, ne sosyal hayatta önem verilmiyor. Geçenlerde bir aile beni yemeğe çağırdı. Sabri Bey, dediler, yalnız kaldın, buyur beraber olalım, hiç olmazsa birkaç saatin bir aile havası içinde geçsin. Eksik olmasınlar giderken çukulata götürdüm. Ailenin iki çocuğu vardı. Paylaşmayı öğrensinler diye bir büyük çukulata aldım, gittim. Çocuklardan biri dışardaydı. Anne çukulatayı çocuğuna verirken “Yavrum”, dedi, “kardeşin gelmeden çukulatayı çabucak ye, bitir”. Gece zehir olmuştu, eve geldim uzun uzun ağladım. Bir anne bir evladının hakkına tecavüz ediyordu. Şimdi bu acele acele, döke saça çukulatasını yiyip, bitiren çocuğun yarın sağlıklı, mutlu bir insan olmasına imkan var mı? Biz kendi ellerimizle onun içindeki egoizmayı büyütmüyor muyuz? Yarın bu kimse eşine karşı da, işyerindeki arkadaşlarına karşı da bencilce davranmayacak mı? Demek ki herşeyin özü, temeli, ilk noktası nefis terbiyesi olmuyor mu? Herşey, ama herşey onunla güzelleşmiyor mu? Allah cümlemize hayırlar, güzellikler ihsan etsin. Değerli yavrum, sana ve eşine sağlık, mutluluk ve huzur dolu günler diliyor, hayır dualarınızı bekliyorum. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Ahlakın temeli nefis terbiyesidir. Yazan Fatmagül
Cvp: Ahlakın temeli nefis terbiyesidir. Yazan Sabri Tandoğan