Aziz Büyüğüm, Çok Değerli Dostlar,
Hepinizi çok iyi olmanızı umarak selamlıyor ve Sayın Büyüğümüzün sohbet notlarından bir bölümü paylaşıyorum.
Saygı ve sevgilerle…
Çiğdem Seçkin Gürel
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’IN GÖNÜL SOHBETLERİNDEN NOTLAR-34
KONU: OLAYLARI ÇÖZMEK
Sabri Tandoğan
Bazı bilgilerle ancak bazı kapılar açılabilir. Ama insanı insan yapan bu tür bilgiler değildir. Önemli olan hayatı, vâroluşu anlamaktır. Biz aydın insanı yanlış anlıyoruz. Aydın insan üniversitede doçent olan, profesör olan insan değildir. Bu yetmiyor efendim.
Çocukken bizim mahallenin börekçisine hep hayranlık duydum. Son derece edepli, temiz, kibar bir insandı. Hukuk fakültesinde en beğendiğim insan kapıcı İrfan Efendiydi. Son derece beyefendi, hassas, kibar bir insandı. Okuldaki profesörlerin hiçbiri bende onun bıraktığı güzel duyguları uyandıramadı. “Bugün posta geldi mi İrfan Efendi?” diye sorduğumuz zaman oturuyorsa nazikçe ayağa kalkar, efendice ceketini ilikler dergi geldiyse edeple verir, gelmediyse yine edeple: “Bugün gelmedi Efendim ama belki yarın gelir.” diyerek ümidini de verirdi…
Önemli olan meseleleri çok yönlü görebilmektir. Önemli olan insanlara faydalı olmaya çalışmaktır. Çocukken izlediğim bir oduncu beni çok etkilemişti, işini öyle güzel, öyle edeple yapıyordu ki, etkilenmemek imkânsızdı. Kestiği odunların hepsi aynı boyda idi. Öyle bir balta tutuşu, baltayı oduna indirişi vardı ki hâlâ gözlerimin önündedir…
Ne hikmetse efendim beni genelde halk insanları etkiledi. Bunun bir istisnası Dr. Münir Derman Bey oldu. O hem mesleğinde zirveye ulaşmış bir operatör doktordu, yedi üniversite bitirmiş, altı dili anadili gibi konuşan bir bilim adamıydı ama aynı zamanda da büyük bir mânâ insanıydı…
Eskiden okulumuzun karşısında boyacı Osman Efendi vardı. İnanılmaz güzellikte fırça kullanırdı. Öyle güzel parlatırdı ki ayakkabıları, çocukken elime geçen parayla çikolata, şeker almazdım, ona gider ayakkabılarımı boyatırdım. Sırf onun bezi eline dolayışını, fırçaya sallayışını görmek, ondan tat almak için… O boyarken hayran hayran onu seyrederdim. İşte biz de hangi işi yapıyorsak onu en iyi şekilde yapmak, en edepli, en saygılı, en faydalı şekilde yapmak için çalışmalıyız.
Eskiden Ankara’da bir badanacı vardı: Otto Weber diye bir Almandı. Evdeki eşyaları hiç boşalttırmadan işini yapar, eve de bir tek damla damlatmadan işini en güzel şekilde tamamlardı. Evini boyatabilmek için ondan altı ay öncesinden randevu almak gerekirdi. Bu insanlar Oxford’da okumadılar, Cambridge’de okumadılar Efendim…
Kültüre giden iki yolun birisi ciddi kitaplar okumak, ikincisi de bir gerçek yol göstericinin ışığında yol almaktır. Yetişmek demek paniğe kapılmadan olaylar karşısında tavır almayı öğrenmek demektir. İnsanlarla her durumda en iyi şekilde geçinebilmek demektir. İşini en güzel şekilde yapmak, hayatı anlamak demektir. Bazen kuru ekmeği ancak bulabiliriz, ama olsun… Önemli olan bizim hâl ve tavırlarımızdır…
SABRİ TANDOĞAN