Sayın Reyhan Kaya,
14.12.2006 tarihli mailinizi aldım. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet Reyhan Kaya kızımızın maili geldi. Bu kadar uzun süre beni hem üzüyor, hem meraklandırıyor. Acaba başına birşey mi geldi, acaba bir üzüntüsü mü var, diye. İnşallah bundan sonrası başkalarının boş bıraktıkları zamanlarda bilgisayarın başına geçerek duygularını, düşüncelerini bize aktarmakla geçer. Zamanını boşa harcıyan yalnız bu çocuklar mı, bütün bir millet olarak zamanlarımızı boşa harcıyoruz. İçimizde ciddi olarak çalışan o kadar az insan var ki. Geçenlerde UNESCO’nun bir istatistiği yayınlandı. Dünyada ilmi araştırmaların yapıldığı beşyüz üniversite içinde bir tek Türk üniversitesi yok. Yarın bütün gazeteleri alın, tarayın, hiçbirinde ciddi bir makale göremezsiniz. Adına köşe yazarı denilen o hilkat garibeleriyle dolu sütunlar. Hele nevzuhur birtakım sümüklü kızlar var ki akılları fikirleri sekste. Onların şahsından da, yazdıklarından da utanç duyuyoruz. Edep yok, haya yok, incelik, zarafet yok, kültür yok. Sadece bir avuç kabak çekirdeği. Acaba üniversite hocaları içinde bir anket yapılsa son aylarda eline bir kitap alan kaç profesör çıkar? Sağdan sola adına gazete denilen birtakım boyalı kağıt parçaları, Orhan Pamuk denilen Türkçe bilmeyen, mektup yazmaktan aciz, her satırı hırsızlık kokan mahalle çocuğunu neredeyse tanrılaştıracaklar. Siyasilerin konuşmalarına bakın, hiçbirinin ağzında ciddi bir memleket meselesi var mı? Adına parti denilen ne idüğü belirsiz teşekküller devletten aldıkları trilyonları ne yolda harcıyorlar, soran var mı? Kıymetli yavrum, memleketin görünüşü anahatlarıyla bu. Hep derslerinden şikayet ediyorsun. Ben de talebe oldum, okuduğum fakültelerde pekala derslerimin yanında müzikle de, resimle de, edebiyatla da, şiirle de uğraşmaya vakit buldum. Bilmiyorum neden bir boğuntu içindesin? Hiçbir fakültede ciddi bir öğrenim yapılmıyor ki. Bu ıvır zıvır şeyleri neden gözünde büyütüyorsun. Türkiye’de entel, dantel geçinen herkes “yoğunum” diyor, başka birşey demiyor. Ne yoğunluğu kardeşim, biz zamanı kullanmasını, değerlendirmesini bilmiyorsak kabahat başkalarında mı? Pekala dersler de halledilir, ödevler de yapılır, bilime de, felsefeye de, güzel sanatlara da vakit kalır. Geçen hafta Kızılay’daki Yapı Kredi Bankasının yayınlarının satıldığı yere gittim. Yeni çıkan kitaplar arasında ressam Klee’nin günlükleri de vardı. Çok heyecanlandım. Hemen aldım. Klee’yi çok beğenirim, saygı duyarım. Onun günlüklerini okumak da büyük bir zevk olacaktı. Yolda bir meslekdaşımı gördüm. Elimdeki pakete baktı, “Hayrola, yine kitap almışsın” dedi. Ve ismini sordu. “Klee’nin günlükleri” dedim. “İlahi Sabri Bey” dedi, “Sen, Danıştay üyeliğinden emekli olmuş bir insansın, nene gerek senin Klee, nene gerek Klee’nin günlükleri, otur keyfine bak”. Cevap vermedim. Rahmetli hocam Münir Bey, “Bazan cevap vermemek de bir cevaptır” derdi. İşte biz böyle herşeye boş vere vere Avrupa birliğinde hizmetçi kılıklı bir karıyla, genelev çaycısı suratlı bir adamın maskarası olduk. Bizi adam yerine bile koymuyorlar, bizden nefret ediyorlar, tiksiniyorlar, iğreniyorlar. Biz yine onların kapısında yüzsüz köpekler gibi yalvarıyoruz.
Sevgili kızım, senden rica ediyorum, lütfen o boğuntulu havadan kendini kurtar. Çevrendeki iğrenç zihniyete uyma. Gerekirse yemek yeme, gerekirse uyku uyuma, ama çalış. Ama deliler gibi, çılgınlar gibi çalış. Bu zilletten başka türlü kurtulamayız. Eğer hayatımız bizi de alın, bizi de alın diye Avrupa kapılarında yüzsuyu dökerek, sürünerek, haysiyetimizi ayaklar altına alarak geçecekse öyle hayata da lanet olsun. Efendice ölelim, insanca ölelim, haysiyetli bir şekilde ölelim. Çalışarak ölelim. “Billah yaşamak yerde sürünmeye değmez”.
Değerli yavrum, bu söylediklerim seni kıracak, incitecek, üzecekse kabahat benim mi? Ben ölüm pahasına da olsa doğruları söylemeye mecburum. Bugüne kadar hayatım böyle geçti, bundan sonra da böyle geçecek. İsteyen sever, isteyen küfreder. Hüküm Allah’ındır. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Entel dantellerin yoğunluğu Yazan Reyhan Kaya
Cvp: Entel dantellerin yoğunluğu Yazan Sabri Tandoğan