Çok sevdiğim Büyüğüm,
Müsaadenizle,
18.12.2010 tarihli Cumartesi Toplantısı
12.Kesim
(Bir Gönül Dostu soruyor: Efendim, sizce ideal bir aile nasıl olmalıdır? Veya öyle bir aile var mıdır?)
S.Tandoğan- İdeal aileyi insanlık bir kere gördü. Hz.Muhammed (s.a.s.) – Hz.Hatice’nin evliliğinde gördü. Onun dışında bir ideal aile yoktur. Ama Peygamber Efendimiz’i, Hz.Hatice’yi örnek alan, rehber alan ve o şekilde yaşamaya çalışan nezih, temiz, güzel aileler vardır. Örnek olarak Onları alabiliriz.
13.Kesim
(Bir Gönül Dostu, Fatiha Suresinin son ayetindeki sapmışlar -..eddallin- kısmıyla ilgili bir tefsir okuduğunu, tefsir yazarının buradaki sapmışların hıristiyanlar olduğunu iddia ettiğini aktararak bu konunun aslını soruyor)
S.Tandoğan- Yok yavrum, o tefsir yazarının kişisel görüşü. Bir kere hıristiyanların içinde de o kadar güzel insanlar var ki. Mesela bir Azize Teresa’yı düşünün, “Geliniz bir anımızı imanlı geçirelim” diyen bir insan. Ben onun elini değil, ayağını öperim ya. Hepsini onların bir kategoride toplamak olur mu?
Gezdiğim Avrupa ülkelerinin her birinde ayrı ayrı öyle incelikler, öyle güzellikler, öyle kemal mertebeleri gördüm ki, yani diyorum, ben o insanların elinden değil, ayağından da öperim. Toptan karalamak olmaz yavrum.
Romanya’dayız. Sıcak bir yaz günü. Cayır cayır yanıyoruz Rânâ ile. Orada bir pastane, hani böyle fokur fokur bir şey kaynar; meşrubat duruyor önünde. Gittik ondan birer bardak içtik. Sonra ben kasadaki hanıma dedim ki, efendim dedim, bana lütfen tuvaletin yerini tarif eder misiniz. Hayır, dedi, ben götüreyim sizi. Bunu söyleyen kadın da sağlam bir 110 kilosu var. Efendim zahmet buyurmayın dedim. Hayır dedi, ben götüreceğim. Meğer dört kat aşağıdaymış tuvalet. O şişman kadın dört kat beni indirdi yavrum. Bekledi. Ben çıktım, sonra birer birer beraber merdivenlerden çıktık. Bir an için aklıma geldi, o sıralarda da Romanya çok büyük bir ekonomik darlık, zorluk içindeydi. Acaba dedim bahşiş almak için mi böyle yapıyor. Bolca bir bahşiş hazırladım, kadına vereyim dedim. Öyle bir refüze etti ki, “Kesinlikle!” dedi. Şimdi sen buna hıristiyan deyip karalayabilir misin? Nasıl ama yani, en az 110 kiloluk bir kadın, dört kat merdiven, merdivenlerden de öyle zor inilip çıkılıyor ki... Kadın beni indirdi, sanki o benim annemmiş gibi, kız kardeşimmiş gibi, kızımmış gibi beni bekledi, ondan sonra beni çıkarttı yavrum. E ben bunu nasıl unuturum şimdi? Ben onun için böyle genellemelere çok karşıyım. Siz siz olun yavrum, genelleme yapmayın. Hep çocukluğumdan beri duyardım, komşu teyzeler mesela, “Erkek milleti değil mi, ayy, boynu altında kalsın...” derlerdi, niye boynu altında kalsın? Öbür taraf bu sefer der ki, “Kadın milleti değil mi, biz onların ne mal olduğunu biliriz...”
Bunlar çok çirkin şeyler yavrum.
14.Kesim
Bir Gönül Dostu- Efendim bazı insanların çok ince hareketleri olsa da, bizim canımızdan, malımızdan, annemizden, babamızdan çok sevdiğimiz Peygamber Efendimiz’e karşı duyarsız olduklarını görüyoruz, bunlara karşı tavrımız ne olmalıdır?
S.Tandoğan- Yavrum bir kere herkesi yargılamak huyundan vazgeçelim. Onlar hakkındaki hükmü bırak Allah versin, bize ne. Ama belki ben onların bir hareketini gördüm, bir sözünü işittim, ve onlara saygı duydum, sevgi duydum, hayranlık duydum, bunu orada bırakacağım. Bu çok önemli. Onların Hak katındaki değeri nedir, şu mudur, bu mudur, o zaman kör hafızın hocalığına benzer yavrum. Olmaz öyle. Yani bizim yolumuza yakışmaz. Ben mesela Lenin’de, Stalin’de, Mao’da, Enver Hoca’da –bunların dördü de büyük komünist liderlerdi- öyle güzel yönler gördüm ki, onlara da sevgi, saygı duydum. Hayranlık duydum. Ama bir komünist böyle, şöyle... Onu yukarısı düşünsün, bize ne yavrum. Bak mesela şimdi akşam eve gidip televiyonu açacaksın, başlayacak balyoz davası. Balyoz davasının hakimleri var, savcıları var, zaten bize bir şey soran yok ki. (Gülüşmeler)
Biz nerede iyi, güzel, zarif, hoş bir hareket görürsek, o kadarıyla onu takdir edeceğiz yavrum.
Vaktiyle mesela Çin’de bir yol yapılacak. Trafik bakımından çok önemli bir yol. İki gün sonra Mao’ya geliyorlar. O zaman Mao lider. "Efendim," diyorlar, "bu yol yapılamaz." “Niye?” diyor. "Koskoca bir dağ var ortada", diyorlar. “Ne demek” diyor Mao, "koskoca bir dağı biz avuçlarımızla taşıdığımız toprakla yerle bir edeceğiz. Derhal!" diyor. Ve herkes, kimisi kovayla, kimisi bilmem neyle bir hafta sonra dağ dümdüz oluyor. Yunus Emre’nin on ikinci asırda söylediği söz tecelli ediyor: “Dağ ne kadar yüce olsa / Yol onun üstünden aşar” İşte yol onun üstünden aştı. E, şimdi ben bu adama bu hareketi için nasıl saygı duymayayım yavrum? Mesela Stalin emir veriyor; Rus sinemalarında bir tek müstehcen film oynatılırsa, sinemanın sahibini de, o filmi getireni de, oynatanı da Kızıl Meydan’da idam ederim diyor. E ben bu adama nasıl saygı duymayayım yavrum yani?
Kimden duydun sen bunu?
Aynı Gönül Dostu- Efendim o zaman şöyle diyebilir miyiz? Mesela bir çiçek var, o çiçeğin üstünde güzel taraflar da var, zehirli taraflar da var, biz buradaki güzel yönleri almalıyız.
S.Tandoğan- Öyle tabii yavrum. Ama her konuda böyle olacak. Bir kere sana şunu söyleyeyim, hayatta ölene kadar bunu unutma ama; yüzde yüz ideal, mükemmel, kamil bir insanı göremeyeceksin yavrum. Hepimiz insanız, hepimizin artılarımız da var, eksilerimiz de var. Tıpkı bir pil gibi. Pilin artısı da var, eksisi de var. Pilin iki ucu da artı olsa, radyo çalışmaz. Onun için biz bir Müslüman olarak, daima insanlarda pozitif, müspet taraflar aramaya çalışacağız. Mesela bir toplantıda bir Müslüman kardeşimizi aldılar, yerden yere vurdular. İşte şu kötü huy var, bu kötü huyu var falan. Sen dinleyeceksin, dinleyeceksin, “ama” diyeceksin, “ bir de şu güzel tarafı var”. Anlatabildim mi yavrum?
Bir Gönül Dostu- Köpek leşindeki dişleri göreceğiz yani değil mi Efendim?
S.Tandoğan- Herkes tiksinerek geçiyordu, Peygamberimiz köpek leşine baktı, baktı; “Ama ne güzel dişleri var” diye hayranlığını belirtti. Olay bu işte yavrum. Bunu bütün hayatımızda uygulayacağız. Çalışma hayatında, aile hayatında, sosyal hayatta.
Enver Hoca'ya gitmişler demişler ki, Efendim Amerika yardım etmek istiyor. Kalkınmamız için, ileriye gitmemiz için... Enver Hoca demiş ki, “Ben onların ne istediğini iyi bilirim. Onlara selam söyleyin, deyin ki, bu topraklarda ne yetişirse Enver Hoca onu yer. Bu topraklarda ne dokunursa Enver Hoca onu giyer. Varın gidin, selam söyleyin, derhal arkalarına bakmadan uzaklaşsınlar.” demiş ülkesine yardım etmek istediğini belirten Amerikan Heyeti için. Onları kabul dahi etmemiş.
(devam edecek...)