Sevgili babacigim ,
Uykusuz geçen bir gecemiz daha sabah oluyor. Günün ilk ışıklarıyla beraber doğruldum yattığım yerden. Rabbim bazen nimet azlığı ile imtihan ediyor ya; bu sıcak memlekette bizim sınavımızda sıcakla son üç gündür. Önce bozulan salon klimasına üç gün önce yatak odasındaki de eklenince nimetin değerini iyice anladık.Tamirat uzayınca da gün ortasında 47 dereceye varan sıcak, gece ağırlaşan nem bizi çok zorlar oldu. Bu uykusuz kalmak ve bol bol düşünmek için bir fırsat oldu sanırım.
Yoksa gün içersinde yorgun düşen bedenime yenilip, iftarın ardından rehavetten kurtaramıyordum kendimi… Oysa bu üç gecedir kendimle başbaşa ne çok düşündüm.
Son günlerde epeyce eskilere dalmış , kendimle hesaplaşmaktaydım. Genellikle ümitvar olan gönlümü kimi zaman çok yorgun hisseder olmuştum. Oysa Ramazan, bu rahmet ayı kuşatmıştı bizi çepeçevre ... Nasıl da izin verirdim bu dünya hayatının kargaşası içinde kafamın dolu, gönlümün yorgun olmasına....
Aslında şimdi daha iyi anlıyorum ki mutsuzluklarımızın ve üzüntülerin altında, hep yaşadığımız olaylara bakış açımız ve getirdiğimiz yorumlar yatıyor. Hayat tabi ki güllük gülistanlık değil. Bizim bir yaradılış sebebimiz var. Şiddetli bir dünya imtihanı ile karşı karşıyayız. Bir iki gün yolunda giden işler bakıyorsunuz bir anda sarpa sarıveriyor. Can ciğer olduğunuz kişiler sizi incitebiliyor. Hatta hiç beklemediğiniz şekilde yalan söylendiğine , maalesef gıybet edildiğine şahit olabiliyorsunuz. Maddi ya da manevi her an bir terslik bizi bulabiliyor. Bazen en ağır darbe en çok güvendiğimiz ve sevdiğimiz insandan geliyor. Ancak unutmamamız gereken birşey var ki her türlü iyilik ya da kötülük bir sebep üzerine veriliyor. Rabbimin adeleti her an kendini gösteriyor. Ben bunu haketmedim diye hayıflanmak yerine teslimiyet içinde sebebini düşünüp en kısa zamanda meselenin hal yolunu araştırmak, gücümüz yetmediği yerde de Rabbimize dualar ile sığınmak yapılabilecek yegane şey.
Diken ve çalı dolu araziyi gül bahçesine çevirmenin bir tek yolu var güzel düşünmek , güzel düşününce güzel hissediyor, güzel davranıyor , güzel yaşıyorsunuz. Şimdi bazı arkadaşlar diyor ki peki filanca bana böyle bir kötülük ya da haksızlık yaptı neden, ben nasıl karşılık vereceğim ya da nasıl karşılık vermeyeyim? Bırakalım başkalarının ne yaptığını, onlar kendi davranışlarından sorumlular , biz de bizimkilerden. Onlar yanlış yaptı diye yanlışın ortağı olmak da en az yanlış yapmak kadar tehlikeli değil midir? İncindiğimizi belirttikten sonra yüzümüzü güzele ve doğruya çevirelim hızla. Orada takılıp kalmak, olayı önümüze gelene anlatmak, geceleri yatağımızda düşünüp senaryolar üretmek, yorumlar yapmak bize hiçbir fayda sağlamaz. Biz olabildiğince yalın, düz, açık, net bir şekilde sevgi dolu yaşıyalım ve gösterelim ki biz buyuz. Eğer anlayabilirlerse affedilirler. Yoksa zaten düşünmeye bile değmez. Af kapımız hep açık, sevgi her yanımızı sarmış, dik bir duruşla duralım yeter.
İnsanların yaptıklarına üzülerek , hayıflanarak harcadığımız zamanı kendimizi yetiştirmeye, doğru ve güzel davranışları geliştirmeye harcasak daha doğru olur değil mi. ?
Biz dostlarımızı Allah dostlarından seçmeliyiz diyoruz .. Ancak günlük yaşamda ister istemez pek çok değişik düşünceye , ahlaka sahip insanla birlikte oluyor , hayatın belli anlarını paylaşıyoruz. Onlar da eğer bir hak dostunun nasıl olması gerektiğini görmezlerse nasıl bilecekler hakikati. Biz duruşumuz , sevgimiz ve doğruluğumuzla örnek olmalı kapımızın herkese açık olduğunu gösterebilmeliyiz ki nasiplenenler çoğalabilsin değil mi?
Burda Hintlilerden bir hikaye dinlemiştim; bir gün çok perişan ve ihtiyar bir kadın Buda nın karşısına çıkar “ Ey efendim benim kocam vefat etti, hayatta kimsem yok çok perişanım, acizim, mağdurum, tek başına yaşamam , hayatımı sürdürmem imkansız. Kocamı yeniden hayata döndürür müsün”der. Buda cevap verir “ Peki ancak bir şartla , sana bir tepsi veriyorum, bu tepsi ile ev ev dolaşacaksın. Kendisine bu güne kadar hiçbir felaket uğramamış her haneden bir pirinç tanesi alıp koyacaksın. Ne zamanki tepsi dolarsa bana gel kocanı geri vereyim sana” Kadın tepsi ile ayrılır. Ev ev dolaşmaya başlar. Fakat kendisine musibet uğramayan tek bir ev bile bulamaz. Kimine hastalık, kimine maddi darlık, kimine ölüm, kimine evlat acısı …. Hepsine bir felaket uğramıştır. Birkaç hafta sonra tepsisi bomboş Buda nın huzuruna girer “Ey efendim şartını yerine getiremedim. Zira her uğradığım evde mutlaka bir musibet vardı Felakete maruz kalmayan kimse bulamadım.” Der . Bunun üzerine Buda " Ey evlat canla başla arzu ettiğin saadeti bu dünyada bulabilmek asla mümkün değildir onun için evine dön ve hayatın zorluklarına karşı sabır ve metanetli ol. Hayatını kendin çiçek bahçesine çevirebilirsin ancak.” der.
Evet başımıza her ne gelirse gelsin yalnız biz değiliz. Bir bakalım etrafımıza insanlar daha da kötüsü sayılabilecek ne dertlere düşmüşler. Eğer hiçbirşeyin sebepsiz olmadığını bilirsek, Allah’ın bize verdiği musibetlerin de tekamül merdiveninde bir basamak olduğunu farkebilirsek, olayların arkasındaki sırları yakalayabiliriz. Onlara aracı olanları suçlayacak yerde, kendimizi düzelterek merdivenlerden ağır ağır çıkmaya devam ederiz.
Yine bir Çin atasözü var ki bu duruma çok uygun bence “Başının üzerinde felaket kuşlarının uçmasına engel olamazsın , ama saçlarının arasına yuva yapmalarını önleyebilirsin” diyorlar.
Hisleriyle düşünenler devamlı acı çekecekler, aklını kullanarak yaşıyanlar her türlü musibete gülümseyerek bakabilecekler, fakat ancak iman sahibi olanlar devamlı bir huzur içinde bulunabileceklerdir.
Hayatı bütün olumsuzluklarına karşı sevebilmek başarının anahtarıdır . Zira basında uçan ızdırap kuşlarına saçları arasında yuva yaptırmama kudretini insana bu iman ve Allah sevgisi verecektir.
İnsanın yaradılışında hayata bir bağlılık var. Yoksa etrafımızda her gün gördüğümüz, her şeyi kendine dert edinen , en ufak meselede kadere isyan eden insanın yaşıyabilmesi mümkün olabilir miydi?
Fakat asıl olan ‘yaşamak’ değil… Bitkiler ve hayvanlar da yaşıyor. ‘İnsan gibi yaşamak’ asıl mesele bu…. Bunun için ise sadece kendi başında uçan ızdırap kuşları ile değil, başkalarının başlarında yuva yapmaya çalışan ızdırap kuşları ile de mücadele etmek, onlara yaşayarak uygulayarak örnek teşkil etmek, ihtiyacı olana elimizi uzatabilmek.. İşte ibadetlerin en güzeli ! İnsana hizmet edebilmek….. Böylece yaşamanın manasını da daha iyi kavramış oluruz Allah’ın izniyle …
Rabbim hepimize bu dünyada ve öbür dünyada iyilikler nasib etsin inşaallah
Bu güzel Cuma ve Ramazan gününde ellerinizden opuyorum
Sevgi ve dua ile....
Ozden