Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sorumluluk Duygusu
Gönderen : Özden
Tarih : 10/6/2011 10:11:11 AM


 


Çok değerli Babacığım,


 


Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Son günlerde özlemle sizin kitaplarınızı okuyorum. Hep dualarımdasınız. Size ve gönül dostlarıma sevgilerimi gönderiyor, beni düşündüren bir olayla ilgili yazımı da aşağıya ekliyorum.


 


Allah'a emanet olun .


 


 


 


Kalabalık bir alışveriş merkezindeydik. Bir kadının bağırması duyuldu. Başımı çevirip gözlerimle aradım sesin sahibini . Az ötede otuz yaşlarında bir kadın çocuğuna bağırıyordu. Bir taraftan da kolunu yakalamış sarsıyordu. Bir de tokat attığını gördüm kalabalığın arasından. Herkes işini gücünü bırakmış onlara bakıyordu. Kadın “sorumsuz çocuk,!!!” diye bağırıyordu… sonra da, ağzıma bile alamayacağım bir sürü hakaret içeren söz. Daha fazla kalamadım, hızla ayrıldım oradan.’ Sorumsuz çocuk!!!” çığlıkları kulağımdan uzun süre gitmedi. Ne yapmıştı çocuk acaba? Bu kadar , herkesin önünde kişiliğinin ayaklar altında ezilmesine sebep olacak.?.. Oysa eminim birkaç dakika önce kadına sorabilseydiniz en sevdi varlığı, “oğlum” diyecekti size. Hatta biliyorum ki şu anda da yine öyle hissediyordur. Peki niye onca insan kalabalığı içinde aşağılıyor evladını?!! Sizce şimdi o çocuk öğrenmiş midir sorumluluk sahibi olmayı?….

“Bir çocuğa nasıl hitap edip çağırırsan öyle olur “derdi rahmetli annanem. Onun için hep “efendi oğlum “, “hanım kızım “ diye hitap ederdi kendisi….

Sorumluluk … Çok zaman üzerinde uzun uzun düşünmüşümdür bu kelimenin. Nedir bu kelimenin altında yatan gerçek ? Nasıl sorumluluk sahibi olur insan?

Sevgili kardeşim doğduğunda beş yaşındaydım, hastahaneden eve getirmişlerdi bebeği , kapının önünde heyecanla bekliyordum. Annem kucağında battaniyeye sarılı bebeciği bana uzattı, kollarımın arasına aldım. O iri gözleri ile bana bakıyordu. Annem eğildi yüzüme baktı. " O senin kardeşin " dedi "Senin, sen bakacaksın , büyüteceksin, bütün sorumluluk senin." Sevgiyle sarıldım. Birlikte geçirdiğimiz yirmidokuz yıl ne muhteşemdi. Birbirimizi bir kez olsun sözle bile incitmedik, kırmadık.. Gözlerinde hüzünün buğusunu görmeye kıyamazdım... Birbirimizin dert ortağı , sırdaşı , can yoldaşı idik... Her ne olursa olsun o önce ablam derdi . ben ise kardeşim...

Universitede ikinci yılımdı, bir gün babam rahmetli kardeşimi ve beni yanına çağırdı. Kardeşciğim liseye başlıyacaktı. “Ben artık kardeşinin velisi olarak seni tayin ediyorum “ dedi. “Al götür okula kaydını yaptır. Artık okul aile birliği ve veli toplantılarına da sen gidersin . Bütün sorumluluk ikinizin...”
İlk okul aile birliği toplantısını hatırlıyorum. “Sizin çocuğunuz kaçıncı sınıfta “diye sormuştu bir veli..”Lise bir “demiştim. Gülerek: " Ne kadar genç gösteriyorsunuz” demişti… Sonra tanışmış alışmıştık birbirimize… Lise son sınıfta bir gün rahmetli kardeşim telaşla geldi yanıma “ Ablacım dedi veli toplantısı var Pazar günü…” “Tamam giderim “dedim . “Ama bir sorun var , matematikten 1 aldım yazılda , sonra sözlüye kaldırdı yine bilemedim. Napiçaz. “ Şaşırdım…. Matematik öğretmeni ile konuşmak için sınıfa girince bekledim, hemen herkes çıkıp gitmiştiki köşede beni gördü öğretmen. “ Evet siz kimin velisisiniz “ diye sordu. Çekinerek “ Murat ‘in” diye cevapladım. O, önündeki kağıtlara eğildi karıştırdı, sonra gözlüklerinin üzerinden bana bakarak “ Çok zeki bir çocuk maşallah, çok da efendi, Hiç bir sorunum yok kendisiyle. “ dedi. “Ama efendim” diye itiraz ettim. “ Son yazılıda 1 almış 10 üzerinden, sözlüde de yapamamış birşey , siz karıştırıyorsunuz herhalde?” Güldü. “ Yök canım çok iyi biliyorum , çok zeki bir çocuk zehir gibi maşallah. Ama bu aralar benim dersime hiç çalışmıyor. Belli ki ünüversite sınavlarının derdine düştü. Ben ondan ya ODTÜ yada İTÜ mühendisliklerinden birini bekliyorum. Eminim kazanacak. Benim derse gelince, artık bu notları düzeltmek zor. Yaza bütünlemede kolayca geçecektir . Siz de dert etmeyiniz. Eğitim sisteminin sorunu bu. Biz başka şeyler anlatıyoruz, çocukların önceliği üniversite sınavlarında. Napalım. Sizde sınavlar için destek olun kendisine..” Şaşkın ve karışık duygularla ayrıldım oradan. Eve gelince olanları anlattım “bütünlemeye çalış bari “dedim. Üniversite sınavı olduğu gün 39 derece ateşi vardı. Zorla götürüp oturttum sırasına. Başını eğip soruları çözmeye başladı ve sınıftan herkesten sonra, zorla yürüyerek çıktı. İTÜ Uçak Mühendisliğini kazandı rahmetli kardeşim . Yazın bütünleme sınavında da matematikten tam not alarak geçti. Üniversiteye de beraber gittik kayıt yaptırmak için. O gün “ Artık senin velin falan yok. Kendi kendinin velisisin, basının çaresine bakacaksın ” demiştim. Gülmüştük …..

Geçtiğimiz yaz tatilinde Türkiye’deyiz. Televizyonda bir yardim programını seyrediyoruz. Trabzon’da bir dağ köyündeler. Dik yamaçların birinde ahir gibi bir dam –ev- in önündeler. Elle tutulacak bir tek çaput kilim bile yok eşya olarak. 8-10 yaşlarında iki çocuk dolaşıyor etrafta. Anne guatr hastası, konuşamıyor doğru dürüst, yürüyemiyor, kendine bakmaktan aciz. Baba yok gitmis bir gun , donmemis. Bir inekten başka hiçbirşeyleri yok. Onu da komşu ödünç vermiş sütünü içsinler diye. Oğlan çocuğunun aslında 13 yasında olduğunu ama bakımsızlıktan gelişme bozukluğu olduğunu öğreniyoruz. Soruyorlar çocuklara “Neyiniz olsun istersiniz, ne yapalım sizin için. ?” “Annemi doktora götürün.” diyor oğlan “ben okumak istiyorum, bir de iş, çalışıp anneme kardeşime bakmak için” … Ertesi günü gösteriyor, bir ev tutulmuş kasabada okula yakın iki oda. İçinde gerekli eşyalar, çocuklar için bir çalışma masası, kitaplık ve raflarında çocuk kitapları… Anne duvarlara tutunarak zor ilerliyor evin içinde , sonra olduğu yere çöküveriyor. “Oğlum ben burda kalamam diyor. Ya siz gittikten sonra sahibi gelip geri isterse bütün bunları. Olmaz kalamam burda!” “Teyze merak etme bunların hepsi senin ve çocukların , kimse gelip geri almaz “ diyorlar. İnanamıyor , epey uğraşıyorlar ikna etmek için. Oğlana soruyorlar kitapları beğendin mi diye. “Ben bunların hepsini okumuştum “diyor. Şaşırıyorlar “peki ama nasıl?”. “Boş kaldığımda kasabadaki kütüphaneye giderdim hep . Orada okudum “diyor. “Tamam nasıl kitaplar istiyorsun ? “diyorlar. “Jules Verne, Victor Hugo, Omer Seyfettin , Alexander Dumas........... “ diye sayıyor. …
Ağlıyorum…dayanamıyorum artık…. Ömründe bir kere bile kütüphaneye gitmemiş, evindeki kitapların yüzüne bakmamış, çizgi roman bile okumayan televiziyon tutsağı , sıcacık evlerinde oturan çocukları düşünüyorum… bir de onu…..ailesinin sorumluluğunu tam gelişememiş omuzlarında taşıyan, okumak ve çalışmak isteyen azimli, akıllı o güzelim çocuğu….

Eski bir şarkının sözleri yankılanıyor kulaklarımda …

Şu dünyadaki en güçlü kişi, güçlükten gelendir
Şu dünyadaki sevilen kişi, sevmeyi bilendir.

Evet bizler, çocuklarımıza okuma imkanını, iyi ya da orta yaşam standardını sağlayabilen ana babalar; taşıyabilecekleri sorumlulukları da çekinmeden vermeliyiz evlatlarımıza. Hata yapabilirler. Hata yaparak öğrenecekler. Sabırla , kızıp gücenmeden, suçlamadan tekrar tekrar vermeliyiz sorumlulukları ki zamanı geldiğinde hayatın yükünü kolayca sırtlanabilsinler.

Rabbim kendisinden gerçek bir ihlas ile isteyene , istediğini veriyor. Ancak, Kur’an ı Kerim de belirtildiği üzere “Hoşlanmadığınız bir şey sizin iyiliğinize olabilir veya hoşlandığınız şey sizin kötlüğünüze olabilir.Bunu siz bilemezsiniz; ama Allah bilir.”
Bu ayet üzerine haraket edebildiğimizde hiç bir sonuç bize kötü , bu dünyanın hiç bir yükü bize ağır gelmeyecektir. İşte bu gerçeklerle yaşayıp amel etmeliyiz ki evlatlarımız da bizlere bakarak sorumluluk sahibi olmayı, hayatın ve varoluşun amacını öğrenebilsinler. İmanlı , ihlaslı sorumluluk sahibi , topluma faydalı ve çalışkan bireyler olarak yetişsinler..


 


Sevgi ve dua ile..


 


Ozden



...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]