Sayın Kardan Adam,
17.12.2006 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, sizden bir mail geldiği zaman nasıl memnun oluyorum, içim içime sığmıyor anlatamam. Allah sizi nazardan esirgesin. Ne güzel yetişmişsiniz. Ve bu çizgiye gelebilmek için ne büyük çabalar harcamışsınız. Size karşı duyduğum sevgi, saygı, hayranlık günden güne artıyor. Siz sade Türk Milleti için değil, bütün insanlık ailesi için bir hediyesiniz, Allah’ın hediyesi.
Özden Hanım’ın karınca yazısının sizi niye bu kadar duygulandırdığını, düşünceler ilham ettiğini anlamaya, idrak etmeye çalışıyorum. Düşündükçe ürperiyorum. Yunus Emre’nin “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” mısraını hergün okurum. İçimden bir musiki gibi tekrarlarım. İnanın her defasında bana ayrı bir heyecan, ayrı bir coşkunluk veriyor. Bazan duygularım o adar yüceliyor ki ağlamaya başlıyorum. İlk gençlik yılarımdan itibaren karıncalar konusunda gördüğüm her kitabı okudum. Okudukça saygım, hayranlığım daha çok arttı. Bu konuda kimbilir ilerde yapılacak başka araştırmalar da ne muhteşem sonuçlara varılacak. Belki bazı durumlar sade ağlamamıza değil, sevinçten, ürperişten bayılmamıza bile sebep olabilecek. Yunus Emre, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diyorsa bir süre sonra bilimsel çalışmalarla daha nice gerçekler ortaya çıkacak, aşikar olacak. Bir karınca ağırlığının kıraltı misli büyüklükte bir gıda maddesini rahatlıkla yuvasına götürebiliyor. Biz çarşıdan üç beş kilo birşey alınca oflayıp, pufluyoruz. Yarabbi, bu karınca ne muhteşem bir varlık. Tasavvuf tarihi incelenecek olursa birçok büyük kimse karıncaya atfen ne muhteşem sözler söyletmişler. Beni en çok duygulandıran, ürperten, heyecanlandıran, bazan ağlatan söz şu:
Bir veli yolda giderken bir karınca görür, selam verir, nereye gittiğini sorar. Karınca cevap verir, "İbrahim peygambere gidiyorum. Nemrut ateş yakmış, İbrahim Peygamber putlara tapmıyor diye onu bu ateşte yakacakmış. Haber aldım, üzüldüm. Yanıma bir yudum su aldım, o ateşi söndürmeye gidiyorum". Veli güler, "ilahi karınca der, hiç, bir yudum su ile Nemrut’un yaktırdığı o koca ateş söner mi?". Karınca cevap verir, "efendim sönmeyeceğini ben de biliyorum. Ama gücüm bu kadar, elimden gelen bu. Şimdi ben sana soruyorum, sen ne yapıyorsun?" Veli zat başını önüne eğer ve sükut eder. Ben bu konuşmada yeryüzündeki bütün insanların ders alacağı, ibret alacağı ve bu dersi nesilden nesile intikal ettireceği sonsuz incelikler görüyorum. Öyle ince nüanslar var ki özellikle çağımız insanlarının tümüne yol gösterebilir, ışık tutabilir.
Efendim, sorduğunuz sorunun cevabının verilebileceğini sanmıyorum. Bugüne kadar hiçbir fıkıh kitabında böyle bir meseleye rastlamadım. Bu herhalde o kimsenin kendi iç dünyasıyla hesaplaşması sonucu ortaya çıkan bir durum olabilir. Burada söylenecek söz Rahmetli Münir Derman Hocamın sözü olmalı “Bazan cevap vermemek de bir cevaptır”.
Efendim, size içten gelen en güzel duygularımla sevgilerimi, saygılarımı, selamlarımı sunuyorum. Bütün güzellikler sizin üzerinize olsun.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır. Yazan Kardan Adam
Cvp: Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır. Yazan Sabri Tandoğan