Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Cumartesi Sohbetlerinden Notlar-11
Gönderen : Melih
Tarih : 10/17/2011 3:03:01 PM


.


Çok Sevdiğim Büyüğüm,


Müsaadenizle...


04.06.2011 Tarihli Cumartesi Toplantısından Notlar



 


devam:



 


(9.Kesim)


(Gönül Dostlarından bir ressam hanım, hat çalışmalarına başlamayı çok istediğinden, ama bir türlü başlayamadığından bahsettikten sonra)


S.Tandoğan- Hat san’atı da resmin bir türü. Minyatür gibi, tezhib gibi, ebru gibi... Bunlar hepsi Resim San’atının kolları. İçinden ne geliyorsa sen onu yap, kendini frenleme.


Ressam Hanım- Picasso zaten “Hat Sanatı, sanatın zirve noktasıdır.” demiş. Picasso söylemiş bunu.


S.Tandoğan- Hayatının sonlarına doğru Picasso’yu Kuzey Afrika’ya davet ediyorlar. Tunus’a galiba. Orada bir Hat sergisine götürüyorlar. Picasso kapıdan içeri giriyor, çığlıklar atmaya başlıyor. Ben, “modern resmi zirvesine götürdüğümü sanmıştım, meğer daha başındaymışım. Hat san’atı, modern resim san’atının en ilerisi, zirvesi. Hemen bana bir Hat hocası tutun.” diyor, daha oracıkta Hat hocası tutuyorlar, ondan Hat San’atının inceliklerini öğrenmeye çalışıyor. Bunu söyleyen Picasso. Picasso’nun dinle, Müslümanlıkla değil, Hıristiyanlıkla bile alakası yok. Komünist adam. Ama estetik duyguları çok gelişmiş. Çığlıklar atıyor o “La ilahe illallah”ları, “Besmele”leri görünce. Onun için sakın kendini frenleme yavrum.


 


(10 ve 11.Kesim)


(Gönül Dostlarından doktor olan bir hanımın, amirinin kendine verdiği bir görevi itirazsız bir şekilde yapmakla birçok güzelliği yaşadığından bahsetmesi üzerine)


S.Tandoğan- Yavrum memuriyet hayatında, eğer memur olacaksan, ilk günü sana bir yer gösterecekler, işte burada çalış diyecekler, orada emekli olduğun güne kadar hiç sesin soluğun çıkmayacak. Sami Efendi Hazretleri gibi sükût yavrum. Sadece önündeki işi yapacaksın, o kadar. İtiraz yok. Şikayet yok.


Bir gün bir telefon geldi, İstanbul’dan bir hanım, bir kuyumcu ile evliymiş. Kocası İstanbul’un en zengin kuyumcularından biriymiş. “Ben, saray gibi bir evde oturuyorum, kapının önünde özel arabam var, özel şoförüm var. Yirmi dört saat görevde. Ama bir şikayetim var, kaynanamdan çok bunalıyorum. Boşanmayı düşünüyorum, ne dersiniz?” dedi. “Kızım,” dedim, “mesele çok basit. Nerede kaynananı görürsen, boynuna atılacaksın, “ah annem, sen dünyadaki annelerin en tatlısısın, en iyisisin, bir tanesisin” deyip yanaklarından öpeceksin,” dedim. Arada sırada çarşıdan pazardan gelirken, ona minicik de olsa hediyeler alacaksın. Uzun şeylere gerek yok, bu yerine göre bir simit, yerine göre birkaç sap nergis, yerine göre bir gül, bir karanfil olabilir. Mütemadiyen de kaynananın gıyabında, onu ne kadar sevdiğini, ona ne kadar bağlı olduğunu, gerekirse hiç çekinmeden canını bile verebileceğini söyleyeceksin dedim. Çünkü o laflar gidecek kaynananın kulağına. On beş gün sonra evden bi çıkmış kaynana, mahallede kapı kapı dolaşmış, “komşular huu,” demiş, “benim gelinim meğer bir melekmiş, ben görememişim.”. Olay bu işte yavrum.


Bir Gönül Dostu- Efendim herkeste aynı netice olur mu?


S.Tandoğan- Olur yavrum. Tıpkı şunun gibi; hani bazı filmlerde görüyoruz, petrol çıkarmak için kuyular açılıyor, bir bakıyorsun bir haftada hop petrol fışkırıyor, sevinçle bayram yapıyorlar. E bazı kuyularda da iki sene, üç sene çalışılıyor, öyle petrol çıkıyor. İnsan gönülleri de böyle. Bazı insan, hemen bir iki kompliman, bir iki güzel söz, şöyle boynuna bir sarılma; “annem, canım annem, tatlı annem benim” yeter. Ama bazı insana iki sene, üç sene... Ben buna tahammül edemem derseniz ona bir şey diyemem, ama bunun formülü bu. Nihayet onun da kuyusundan petrol gelir.


Biz ne yapıyoruz, “aaa o görümce, ıııı...” Niye ya, belki o yeryüzünde Allah’ın bir meleği.


Ben beş yaşındaydım, bir radyonun müdürüne mektup yazdım. Müdür amca dedim, sabahleyin radyoda bir türkü dinledim, çok üzüldüm, lütfen bu türküyü bir daha çaldırmayın dedim. Bir daha da çaldırmadılar. (Gülüşmeler)


Şöyleydi türkü;


Kaynanayı nitmeli


Merdivenden itmeli


Tıngır mıngır düşerken


Geçip seyir etmeli


 


(Gülüşmeler)


 


Ben beş yaşındayken çok gücüme gitti bu şiir. Ya dedim böyle şey olur mu... Mesele burada; gönül kapılarını açacağız yavrum. Nasıl açılır bu? Tatlı dil, güler yüzle. Ne Buyuruyor Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, Hz.Musa’ya; “Ya Musa, Firavun’la konuşurken, yumuşak ve tatlı söyle” Buyuruyor.


Ne olur bunu her gün on  kere tekrar edin, istirham ediyorum sizden. Hepiniz, her gün on kere tekrar edin: “Ya Musa, Firavun’la konuşurken, yumuşak ve tatlı söyle” Hiçbir insan yumuşak ve tatlı söze uzun süre dayanamaz.


...


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]