Sayın Suzan Hanım,
25.11.2011 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, bazen söylediğin durum da olabilir ama çok zaman insanları hastalığa götüren neden bir şeye çok sıkılmak, çok üzülmek, bir sözle veya bir hareketle o kimsenin tabir caizse bütün dünyasının yıkılmasıdır. İnsanı ayakta tutan kuvvet onun inancıdır, inancındaki sağlamlıktır, metanettir. Hastalıktan kurtulmanın yolu da her şeyi Hak’tan bilip bizi üzen, kıran, inciten insanları gönlümüzden uzaklaştırmaktır. Yıllar önce Ruhi Su, kendi yorumladığı bir türküde:
“Ne gelirse Hak’tandır”
Diyordu. Evet, bu türkünün sonu şöyle biter:
“Ne gelirse Hak’tandır,
Şinanay yavrum, şinanay”
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, Ruhi Su’nun bu türküsü beni yıllarca düşündürdü. Sanki bu türkü binlerce ciltlik tasavvuf tarihinin bir özeti gibiydi. Yani ne gelirse Hak’tandır kelamında büyük bir teslimiyet vardı. Bu teslimiyette bizi kıran, üzen, inciten, kahreden olaylar ve onların müsebbipleri ortadan siliniyordu. Tam bir teslimiyetle “Ne gelirse Hak’tandır” deniliyordu. Bunun mükafatı da sonsuz bir neşe ve sevinç idi. O da “Şinanay yavrum, şinanay” diye anlatılıyordu.
Değerli yavrum, Ruhi Su’nun bu türküsünü beni birçok hastalıklarımdan, ıstıraplarımdan, gözyaşlarımdan kurtardı. Mutlu oldum. Ama çok mutlu oldum. Ama anlatılamayacak kadar, ifade edilemeyecek kadar mutlu oldum. Çünkü bu türküde hayatın bütün gizli sırları anlatılıyordu. Mesele burada yavrum. Ne kadar derdimiz, sıkıntımız, ıstırabımız, gözyaşımız varsa teslimiyetle, ama tam bir teslimiyetle hepsi bitiyordu, nihayete eriyordu.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
“Ne gelirse Hak’tandır, Şinanay yavrum, şinanay” Yazan Suzan
Cvp: “Ne gelirse Hak’tandır, Şinanay yavrum, şinanay” Yazan Sabri Tandoğan