Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : İbretlik bir hatıra...
Gönderen : Özden
Tarih : 12/16/2011 1:16:55 PM


 


Sevgili Babacigim nasilsiniz, Insallah iyisinizdir. 


Size  her daim dua ediyorum. Bizlere isik  olmaya devam ediyorsunuz , Siteye son eklenen kitaplarinizi da heyecanla okudum.. Simdilerde tekrarlamaya basladim. Allah sizden razi olsun. 


Efendim, Bu gun eskiden yasadigim bir olayi anlatmak istiyorum size ..


 


Tam on yil önce soğuk bir kış günüydü. Kurban bayramının ikinci sabahı idi .  Kıbrıs'a taşınalı beş altı ay olmuştu. Sabah erkenden kalkmıştık. Pencereden baktığımda her yerin koyu gri bulutlarla kaplı olduğunu görmüştüm. Hafif bir rüzgar esiyordu ama bu karanlık bulutları dağıtacak gibi görünmüyordu. Kahvaltımızı hazırladık, o günü nasıl geçirmek istediğimiz konusunda fikir yürüterek uzunca bir kahvaltı yapmaya başladık


Gurbetteydik, öyle gidilip ziyaret edilecek pek fazla tanıdık yoktu. Bayramın ilk günü  bütün arkadaslara ziyaretlerimizi yaparak  bayramlaşmıştık. Bu gün neler yapalım diye düşünürken kapı çaldı.Gidip açtım. Üst kattaki komşum kapıda duruyordu. Yüzü simsiyah kesilmişti, elleri titriyordu. “Ne oldu ,birşey mi var ?”diye sordum. Kelimeleri birbirine karıştırarak , kesik kesik, zorla konuşmaya başladı. “Karşı komşunun kızı vefat etmiş… eski nişanlısı vurmuş tabancayla…., sonra da kendini vurmuş…ikisini de kurtaramamışlar…..” diyebildi. Öylece kalmıştım. Birden kafamı toplayamadım. Tekrar ettirdim dediklerini. O acele ile evine çıktı…. Ben kapıyı kapattım. Dalıp gittim bir an…. Düşündüm. Sokakta karşı köşedeki evde giriş katında oturan komşudan bahsediyordu. Kızı 21 yasında üniversite son sınıfa gidiyordu. Çok başarılı bir öğrenciydi. Ben eski nişanlısı olduğunu bile bilmiyordum. Demek geçen sene ayrılmıştı , biz gelmeden önce…. Daha geçen hafta annesiyle birlikte bana sabah kahvesine gelmişti. Cıvıl cıvıl, çok güzel bir kızcağızdı... Bayramdan bir gün önce de sokağın başında rastlamıştım, arabasıyla okula giderken el sallamıştı… Hay Allah ! dedim, Allah ana babasina yardım etsin , Ne bu gençliğin ve insanların durumu… Nasıl cinnet geçiriyor , nasıl kıyabiliyorlardı canlara…. Eksik olan , yanlış olan birşeyler vardı….


Olana çare yoktu… Akşamı bekledim, komşular koşuşturuyordu. Yandaki komşuyla birlikte, ben de evlerine gittim. Salon hınca hınç insan doluydu…. Zorla bir köşede yere iliştim. İçeride derin bir sessizlik… Kanepede komşum uzanmış yatıyordu… Rengi siyaha dönük , gözleri kapalı… Durmadan sayıklayıp , kendi kendine birşeyler söylüyor, inliyordu… Kimseyi  görecek , söyleneni anlayacak hali yoktu… Baktım, bir köşede yaşlı bir teyze içinden Yasin okuyor , mırıltı halinde…. Diğerleri öylece oturuyor. İçimden önce İnşirah süresini okudum. Manevi hava çok ağır ve basıktı. Kendimi boğuluyormuş gibi hissettim. Sonra yavaşça komşunun yattığı kanepeye yaklaştım. Allah sabır versin komşum” dedim. Komşum “Ben  ona inanmıyorum artık , olsaydi bize bunu yapmazdi“ dedi… “Kızım bunu haketmemişti”. Dondum kaldim bir an.. Kulağına eğildim. “Öyle deme komşum… Hiç konuşma sus sen daha iyi. Sen ‘Allah’ de o yardım eder” dedim güçlükle… Kalktım orda duramadim , mutfağa geçtim. Oğlu oradaydı. Onaltı yaşında bir oğlu vardı… Annene destek ol ablacım dedim. Sonra bir bardak su aldım. Yine İnşirah süresini okudum. Ne olur bunu al annene bir şekilde içir, ben sonra gelirim dedim ve mutfak kapisindan sessizce cikarak  oradan ayrıldım.


Komşumun durumu bana çok dokunmuştu. Her sabah küçük kızımı ana okuluna götürürken evlerinin önünden geçiyordum. Dönüşte bakıyordum balkon kapısı açık. Komşum koltuğa yığılmış kimi öylece dalıp gitmiş, kimi ağlıyor. Kapıyı vurup “Nasılsın komşum “diyorum. O pek kendinde değil gömülmüş koltuğa elinde kirli çamaşırların arasından buldugu  kızcağızının eski çorabını kokluyor. Hep dövünüyor, ağlıyor. “Bu kadar isyan edip ağlama komşum” diyorum “Kader diye birşey var. herkes ömrü ne kadarsa o kadar yaşar. Bu dünyada böyle bir olayı yaşıyan tek kisi sen değilsin. Biz bilemeyiz ama nedenini. Allah ‘a sığın ondan sabır ve yardım dile . verecektir sabrını”… Öyle boş gözlerle bakıyor bana “Sen bilemezsin !“ diyor.. “Haklısın” diyorum “ben bilemem, hissedemem senin hissettiklerini. Ama anlamaya , yardım etmeye çalışırım . Bak of of diye ağlıyorsum, bağırıyorsun. İçin çatlayacak gibi .. Ne olur , böyle anlarda Allah de, öyle seslen. Emin ol ferahlarsın.” Öyle bakıyor yüzüme , başını sağa sola sallıyor, " Ama ağlamazsam üzülmezsem olur mu? Sonra Ayşe annem beni hiç sevmiyormuş der" diye cevap veriyor .. Ah! Ah!  anlayamıyor….


Bir gün , iki gün, üç gün…… her sabah uğruyorum, onu görünce öylece geçip gidemiyorum….Kendi kendime dua ediyorum. Allahım diyorum komşuma hidayet ver , yardım et gerçekleri görebilmesi için….


Bir sabah bakıyorum yine kapı açık, oğlu yanında oturmuşlar birlikte…. Ağlıyor…. Giriyorum içeri…Ogluna " bak ablacım diyorum… Anneni yalnız bırakma … Sonra ağlayıp yanmak , isyan etmek yerine dua edin. Bunların ne ablana nede size hiçbir faydası yok."  Yüzüme bakıyor, gözlerinde yaş.:   ”Abla ben nasıl dua edilir bilmem ki!” diyor. Bu kez ben ağlıyorum. Dayanamıyorum. !  Allahım diyorum bana yardım et!


Çocuğa dönüp : “İçinden nasıl gelirse, ne söylemek istersen öyle.. “ diyorum. Kalkıp bir zarf alıyor vitrinin camindan. Uzatıyor titreyen elleriyle. İçinde küçük bir kağıt üzerine latin harfleriyle yazılmış İhlas ve Fatiha süreleri…. “Camideki hocaya dua sordum bunu yazıp verdi” diyor. “Tamam canım bunları da oku.” Diyorum. Sonra “Bekleyin şimdi geliyorum” diye koşarak çıkıyorum. En yakın kitapçıya gidip arıyorum, arıyorum… Sonunda çok şükür bir küçük Güllü Yasin kitabı bulabiliyorum… Alıp geri dönüyorum… Onlar öylece bekliyorlar… Oradan işaretleyip gösteriyorum… Sonra İnşirah Süresini yazıyorum bir kağıda… Bunları okumaya çalış… diyorum… 


Sonra cesaretimi topluyorum. "Ben bir Yasin suresi okumak istiyorum izin verirseniz Ayşe için " diyorum. Peki olur diyorlar. İlk kez başkalarının önünde sesli olarak okuyorum , sesim titriyor. catallaniyor . Sonra da daha önce annemden fotokopi ile aldığım Türkçe bir bağışlama duasını okuyorum. Onlar da amin diyorlar....


Günler geçiyor yavaş yavaş… Bir sabah erken kapım çalınıyor. Bir bakıyorum , komşum … buyur ediyorum içeriye… “Sana birşey sormaya geldim diyor… Sende kitaplar çok. Kaderi anlatan bir kitap ta var mı? Bak dua kitabı istemiyorum. Ondan var şimdi. Ben öğrenmek istiyorum kader nedir, biz niye varız, niye yaşarız?  Hayatin anlami gayesi ne.. Basimiza niye boyle olaylar geliyor. Niye inanmak zorundayiz”  Malesef bende de  yok onun istediği gibi bir kitap. Bir de siyah basörtüsü  istiyor benden . Her gün mezarlığa giderken basını örtmek için. Hemen arayıp buluyorum bir örtü… Kitap için de söz veriyorum  bulacağıma…. 


O gidince çıkıp bütün kitapçıları arıyorum …. Yok yok yok!… Bu şehirde kimseye lazım değil herhalde böyle bir kitap. Üzülüyorum  kitaplarımı getirmediğime… Gerçi kitaplarım varmış da ne faydası olmuş. İki kelimeyi bir araya getirip komşuma anlatamıyorum ki istediklerini. Demek ki kitaba sahip olmak değil fikire . bilgiye sahip olmak gerekliymiş.


Aklıma internet geliyor. .Araştırmaya başlıyorum  . Okuyorum , okuyorum, okuyorum…. Keski daha iyi bilebilseydim, inandıklarımı anlatacak kadar, hissettiklerimi açıklayabilecek kadar, komşumu ikna edip ferahlatacak kadar . İnanıyorum evet ama nedenleri nasılları anlatamıyorum, sorularına cevap olamıyorum diye düşünüyorum. Komşuma lazım olan, kader  , iman hakikatları dünya hayatınında imtihanın sırrı hakkında  Okuyorum, çalışıyorum. Herşeyi sıfırdan öğrenen bir öğrenci gibi olmuşum sanki. Meğer ne çok eksiğim ,bilmediğim ,öğrenecek şeyim varmış.Bulduklarımı kaydediyorum cd lere .printerden basıyor , yeni baştan bir arşiv yapıyorum kendime. Komşum içinde dosyalar oluşturuyorum. Sabahları uğradığımda götürüp veriyorum bir bir….


Aradan aylar geçiyor. Yaz geliyor… Okulların tatiline az kalmış . bir sabah kapım çalıyor , açıyorum… komşum duruyor kapıda güler yüzle.. Buyur ediyorum içeriye… “Komşum diyor tatilde memlekete gideceksin değil mi?” “Evet kısmetse “ diyorum. “Bana Türkçe anlamı da yazılı , açıklamalı bir Kur’an getirir misin?  Ama konu fihristi de olsun. Ne arıyorsam hemen bulabileyim” diyor , elinde bir miktar para uzatıyor… “Bu kadar yeter mi?” ,“Yeter tabi “ diyorum sevinçle…


İlk onun istediğini aramaya çıkıyorum ve alıyorum gittiğimde , yanısıra okuması birkaç kitap daha, imanla, kaderle ilgili… Beklemeden tatilin sonunu yolluyorum ona …. Döndüğümde daha iyi buluyorum onu… Daha sakin ve tevekkül içinde … Ezan okununca doğruluyor… “Allah bilir herşeyi” diyor. Gülümsüyor. Gözleri buğulu. Ama isyan etmiyor artık. Şükrediyorum Rabbime , daha çok dua ediyorum onun için, onlar için….


Gün geliyor, bize Kıbrıs'tan Dubai'ye yol görünüyor. Oradan ayrılırken helalleşiyoruz, sarılıyoruz bütün komşularımla. Komşum da orada sevgi dolu bakıyor, elinde küçük bir armağan bizi uğurlamaya gelmiş. “Hakkını helal et “diyor. “Sende helal et “diyorum…. İnşallah Rabbim yardımcın olur!..........


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]