Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 12/23/2011 3:31:29 PM


 


Aziz Büyüğümüz, Çok Değerli Dostlar,



Hepinizi çok iyi olmanız dileğiyle, en güzel duygularla selamlıyor, hayırlı, esenlik dolu günler diliyor ve Sayın Büyüğümüzün yeni bir sohbetini sunuyorum.




Saygı ve sevgi ile…




 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’IN YENİ SOHBETLERİNDEN NOTLAR-1


Allah bazı insanlara sırlarını açıyor. Bazıları kulaklarına fısıldanan bazı sırları kaldıramıyorlar... Kerat cetvelini daha öğrenememiş ilkokul çocuğuna yüksek matematik öğretilmez. O nedenle manevi büyükler herkese her sırrı söylemezler... Bir gün Resulullah Efendimiz Hz. Ebubekir ile oturuyorlarmış. Biraz sohbet ettikten sonra içeriye müsaade isteyerek Hz. Ömer girmiş. Sohbet devam etmiş, bir süre sonra Hz. Ömer yine müsaade isteyerek ayrılmış. Dışarı çıktığında bazı sahabeler etrafını sarmışlar, “Ya Ömer içeride neler konuşuldu”, diye merakla sormuşlar. Hz. Ömer “Evet, bazı şeyler konuşuldu ama ben onlardan hiçbir şey anlamadım.” diye cevap vermiş. Yani Hz. Ömer gibi çok büyük, çok mübarek bir insan bile orada konuşulan bazı manevi sırları algılayamamış, o sırlar ona açılmamış. Hz. Ebubekir ise tabi çok müstesna bir yeri olan bir kimse Resulullah Efendimizin yanında. Mesela Muhyiddin Arabi Hz. sezdiği bazı manevi sırlardan kitaplarında bahsetmiş ama birçok kimse onları okudukça kafası büsbütün karışıyor, onlardan hiçbir şey anlayamıyor. Bir gün rahmetli Rana Hanım bana, “Sabri,” dedi, “müsaade edersen Muhyiddin Arabi Hz.’nin Füsus-ul Hikem adlı eserini okumak istiyorum.” Ben de ona “Okuma Rana’cığım, o kitaptaki sırları sen şu anda anlayamazsın, kafan karışır” dedim. Allah rahmet eylesin, “Tamam Sabri, sen öyle diyorsan okumam.” dedi.


İşte bizim meclisimiz... İnsanlar bu meclise Besmele çekerek, edeple, “Yarabbi, idrakimi aç, burada konuşulanları, açılan sırları gerçek manaları ile anlayabileyim, algılayabileyim. Göğsümü aç, işimi kolaylaştır.” diye niyaz ederek, şükür duyguları içinde girmeli, o idrak ile oturmalı, hep o niyet içinde orada bulunmalı.


Hz. Ömer bile yerine göre dahil olduğu Peygamber meclisinde açılan manevi sırların tamamını anlayamamış. Biz insanları eleştirmeye, onlarda hata, noksan, kusur aramaya mı geldik, yoksa edeple herşeyden, herkesten, her zerreden bir şeyler öğrenmeye mi?... İşte bu basit gibi görünen minicik olay var ya, her şey bu çok ince noktaya bağlı. Burada çok önemli bir sır var... Biz yaşayan her varlıktan, yerine göre eşyadan, yerine göre bitkiden, yerine göre bir toz zerresinden bile bir şeyler öğrenmeye geldik. Yok şu şöyle yaptı, yok bu böyle yaptı, yok onun filan davranışı beni çok rahatsız etti diyerek bu hayat yaşanmaz... Mesela bir futbol maçına gidiyoruz, o maçın da kendine göre bazı kuralları var: faul, korner, penaltı...  Bizim hoşumuza gider veya gitmez. Ben böyle kuralları olan maçta sıkıldım, en iyisi eve gidip tavla oynayacağım dersen tavla oynamanın da kuralları var. Kısacası hayatta her şeyin kendine göre kuralları var. Bir toplulukta oturmanın da kuralları var. Eskiden bir topluluğa gelenler kapının yanında boş buldukları yere edeple, başlarını önlerine eğerek, sessizce otururlarmış, o meclise dahil oldukları için şükreder, bütün varlıkları ile orada açılan sırları algılamaya, çözmeye çalışırlarmış. Yok sen oraya oturdun, sen buraya oturdun demezlermiş... Hassas insanlar böyle durumlardan türlü ıstırap çekerler, vücutları çeşitli şekillerde tepki verir...


Benim çocukluğumda Karyağdı Türbesinin orada otururken köşede bir bakkal vardı. Terazinin olduğu yerde bakkala bir şey söyleyeceksin mesela, oradaki bir levhada şöyle yazardı: “EDEP YA HU”... Çocukken bu sözü anlayamazdım. Bir gün bakkal amcaya sordum: “Bu levhada ne anlatılmak isteniyor bakkal amca? “Anlatamam şimdi yavrum” dedi, “onu ancak vakti geldiği zaman öğrenirsin.” Ben bu söz üzerinde sonra yıllarca düşündüm. Bu sözün gerçek anlamını bir anlayabilsek... İşte o zaman hayatımızda pek çok şey değişir...


“EDEP YA HU...”


Allah cümlemizin idrakini artırsın. (Amin)


23.12.2011


SABRİ TANDOĞAN


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]