Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Her dem taze doğarız, bizden kim usanası" Yunus Emre
Gönderen : Özden
Tarih : 3/17/2012 9:36:16 AM


 


Selamun Aleykum Sevgili Babacigim , Bu guzel cuma gununde sagliginiz icin duaciyim,


 


Gece , sabaha karşı kalktım. Pencereden dışarıya baktığımda gördüğüm harkulade manzara karşısında büyülendim. Ay, önüne çekilen hafif bir sis perdesi ardından, gizemli ve değerli bir mücevhermişcesine ışık saçıyordu. Bu biraz puslu havada yayılan sarımtirak ay ışığının yansımaları denizerin, ağaçların, evlerin üzerlerine vurmuştu. Bir masalı seyrediyormuş gibiydim. Geceleri , sessizlikte insan ruhunun bütün kapıları açılıyor sanki. Her zerreden daha bir anlam çıkarıyor daha derin tefekkür edebiliyor.


 


Sabah ise pırıl pırıl bir güne uyandık elhamdülillah. Buralara bahar çoktan gelmis. Pencereleri açıyorum hafif serin mis gibi hava… Güneş ısınları içeriye süzülüyor. Üzerine vurduğu her nesne daha bir detaylı, daha net görünüveriyor… Bütün güzelliği, ihtişamı, hatta belki tozu , eskiyen yanları ile…


 


Böyle zamanlarda dayanılmaz bir temizlik isteği kaplar beni… Bütün pencere ve kapıları açiyor her bir eşyanın tek tek tozunu alarak ise başlıyorum… Sonra dikkat ve özenle her yani süpürüp siliyorum. Temiz bahar havası, oksijen ve iyot kokusuna mis gibi sabun kokuları karışıyor….


 


Her yan iyice tertemiz olup parladıkça etraf iyice aydınlanıyor, güneşin ışık hüzmeleri daha bir güzel yansıyor sanki… Ya içime doğan güneşe onun aydınlığına ne demeli peki..? El işlerken akıl boş durmuyor tabi… Tefekkür her dem her yerde olmalı değil mi? Derinlerden, az önce bilgisayara yerleştirdiğim CD den müthiş bir ney taksimi duyuluyor, sonra da insanı coşturan ilahiler ve zikirler….


 


Ellerimle etrafi, düşüncelerle içimi temizliyormuşum gibi…


 


Bahar havası çarpar , insanda yorgunluk hissi uyandırır derler ya ; beni büyülüyor adeta. Bahar yorgunluğu doğadaki bu inanılmaz uyanısın, dirilisin temposuna yetişememekten, onları seyrederken alınan yoğun enerji ve bol oksijenden olsa gerek… Oysa dikkatle bakıp , derin düşünce insan yorgunluktan sıyrılıp, bu yenilenme rüzgarına kapılıveriyor hemde hücrelerine dek… Kendindeki ınanılmaz dirilisin her gün yaşandığını idrak edebiliyor… Ah iste her yine yeniden yaratılıyor alem.


Bahar, bunu göremeyenlere yavaşlatılarak seyrettirilen bir film gibi…Bir bakın etrafınıza ; işte artık kurudu öldü bitti dediğiniz bitkiler nasıl da canlanıyor tek bir tohumdan ... Nasıl yine yeniden yeni bir baharla, vakti geldiğinde başlıyıveriyor yaşam.. Rabbim istedikten sonra "kün fekekun" ol diyor oluyor.. Nimetler kaplıyor her yanımızı , muhteşem bir görsel şölenle sanatını konuşturarak bizleri hayran bırakarak veriyor ki Rabbim, düşünelim, görelim tefekkür edelim, anlayalım nimetleri vereni.... değil mi?


Rabbim bütün nimetlerini farkedecek, göz, gönül ve akıl nasip etsin inşallah…


 


Bu sabah günlümü coşturan bu olağanüstü güzelliklerden sonra Rabbime de kadar şükretsem azdır , Nasıl yapsam da şükrümü eda edebilsem diye düşünüyorum.. Bu çoşkuyu , güzelliği , duyguları paylaşabilmek için hemen bir arkadaşı çağırıp ağırlamalıyım. Paylaşmalıyım sevincimi , muhabbetimi , aşımı .... Duygular, güzellikler paylaşıldıkça artar, insandan insana geçer, geçip yayıldıkça çoğalır gibi geliyor bir an …


 


Bazen zorluklar üst üste geldiğinde, azıcık başımız sıkıştığında hemen yüzümüz asılıyor, bunalıyor, etrafımızdaki mucizelere gözlerimizi kapatıveriyoruz… Oysa gönül gözümüzü hep açık tutmalı her bir gelen zorun, musibetin bir sebep üzere olduğunu ve bize bir şekilde ya hayır , ya, ders , ya da sabır etmemiz halinde ebedi alemde bir güzelliğe dönüşeceğini unutmamiz gerekiyor… Hemen içimizi ve kendimizi karartıp otutacağımız yerde büyüteci kendimize çevirip kendimizdeki eksikleri bulup düzeltmeye , iyinin de iyisi olmaya gayrete ve Rabbimize şükretmeye yönelmeliyiz değil mi?


 


Aklıma bir hikaye geldi (sanırım Mesnevi’den) Bir gün Lokman’in efendisine hediye olarak bir karpuz getirirler. Hizmetçiye “Git , Lokmanı çağır” buyurur. Lokman gelince efendisi karpuzu kesip ona bir dilim ikram eder. Lokman karpuzu öyle bir iştahla yer ki Efendisi ikinci dilimi sunar.. Sonra üçüncü, dorduncu derken bütün karpuz biter. Sadece bir dilim kalmışken efendisi son dilimi de kendisi yemek ister. Daha ısırır ısırmaz karpuzun açılığından dili ucuklar. Lokman’a “A benim canım, bu zehir gibi acı şeyi nasıl olurda sesini çıkarmadan yedin? Niye birşey söylemedin?”der. Lokman ise: ”Senden o kadar çok iyilikler, ihsanlar, güzellikler gördüm ki elinle bana ikram ettiğin şeye, bu acıdır demeye utandim.” Diye cevap verir.


 


İnsanoğlu Rabbının bunca ihsanından sonra nasıl oluyor da ufacık musibetlerde, olumsuzluklarda, sıkıntılarda hemen Rabbine karşı isyan bayrağını açabiliyor. Ya da serzenişte bulunabiliyor.. Değil mi?


 


Sevgi ve saygi ile ellerinizden opuyorum..


Tüm dostlara hayırlı Cumalar olsun.


Dualar karşılıklı inşallah.


 


Muhabbetle..


OZDEN.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]