Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Güzel mailiniz için çok teşekkürler
Gönderen : Sabri Tandoğan
Tarih : 4/16/2012 9:29:13 AM


 


Saygıdeğer Hocam,   Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin, gönül dostlarımın ve tüm inananların üzerine olsun, Efendim. Son yazdığım maile cevaben yazdığınız yazınızla bizi sonsuz sevinçlere garketmiştiniz ve "Öğürü var mı?" diye de sormuştunuz. Hemen yazabilmeyi ne çok istemiştim ama bu zavallı Gönül Sohbetleri Dergahının KITMİRİ daha ilk dersi olan "EDEB" i geçemedi de, belki Ondan Mevlası yazmasına müsaade etmedi. Ama, yalvardı, yakardı," dedi "Ey Merhametliler Merhametlisi Rabbim, ne olur nasip et, hasta yatan Hocam için bir cümle yazabileyim. Bir cümleyle dahi olsa, onun acılarına bir nebze merhem olayım." Demek izin verdi ki şu an klavye başındayım. Ey ! zavallı insan, "Ben yaptım, ben ettim, ben yazıp çizdim deyip durma!! Bir yaprak dahi O'ndan habersiz yere düşmezken sen nasıl dersin? Ben Yaptım!      Ara ara içimden bir ses sorar. Mutlu musun? Elhamdülillah derim hemen, çok mutluyum. Bu soru yıllardır, özümden gelir sorulurdu. Bu soruya yıllar önce,eşim şöyle olsa, çocuklar daha başarılı olsa veya iş yerinde böyle olmasa gibi şeylerle hiç bir zaman "Mutluyum" diyemezdim.Mutluluğum sanki hep şartlara bağlıydı. Dert mukabilinde bir çok şeye sahipken nasıl mutlu olabilirdim ki...2006 senesinin Temmuzu, Regaip Kandili günü devrilmiş aracın içinden çıkarken gördüğüm manzara karşısında dedim ki, benim bir zamanlar hiç derdim yokmuş. Bu imtihan sonrasında, başımı Rabbimin eşiğine koydum. Rabbimin ne kadar merhametli ve şefkatli olduğunu ilk kez bu derece müşahade ediyordum. Sabır esmasıyla damarımda derman gibi tüm hücrelerime nüksediyordu sanki. İçimdeki kasırgaları bahar yeline, matemi bayram sevincine dönüştürüyordu. Öyle ki, beni teselliye gelen insanların gözlerinde Rabbimi görüyor, sarılanların kollarında Rabbimin sıcaklığını hissediyordum. O zaman, Allah'a ve kadere imanı tam olmayanların halini düşündüm. Niçin ve Keşkelerle cehenneme dönecek bir yaşam...Oysa ki, ben tek sığınağım ve koruyucum olan Rabbimle cennet gibi bir yaşamdayım. Şimdi anlıyorum ki, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket, en büyük dert evladını kaybetmek değilmiş, ALLAH'TAN MAHRUM OLMAKMIŞ... Ey güzeller güzeli, seni bulan neyi kaybeder? Seni kaybedense neyi bulur? İnsan gafletinden kendine Rabbinden gayrı sığınacak yerler arar. Devekuşu gibi başını kuma gömüp, kendini selamette sanır. Dünyada Allah'a sığınmayı acizlik görenler, ahirette ne yapacaklar?? Kıyamet suresi 10,11 ve 12.Ayetlerde Rabbimiz, İnsan o gün: 'Kaçış nereye?' der.Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbi'nin katıdır." der.Öyleyse, Ey Nefsim, ahireti beklemeden bugünden Rabbinin kapısına sığın! İnsanlardan medet umma, her neye ihtiyacın varsa yalnız O'ndan iste. Demiyor mu Hazreti Peygamber S.a.v. "Ayakkabınızın bağı kopsa, onu dahi Rabbinizden isteyin!". Şikayetin varsa, Onu da Rabbine bildir, kullarına değil...Hiç Padişah köleye şikayet edilir mi???      Yazdığım her söz, her cümle Rabbime bir sesleniştir. Her nasihat ise kendi uslanmaz nefsimedir. Yoksa, benim gibi daha insan olamamış bir KITMİR nasıl olur ki , bu dergahın eşsiz talebelerine nasihat etsin...Teslimiyeti tam öğrendim derken,Rabbim bir imtihanla sınıyor ki sınıfta kalıyorum. Aralık ayında,10 gün süre ile Van ilinde görevlendirilme yapılacaktı. O hafta gördüğüm bazı rüyalarla nefsimin hoşuna gitmeyecek bazı şeyler olacağını seziyordum ama hayırlısı diyordum. Gönderilecek personel kura ile belirlenecekti. Herkeste bir korku ve endişe.. Bu karda, kışta sürekli deprem olan bir yere, bir meçhule gitmek kimsenin işine gelmiyordu. Bir yanım, ben gidip hizmet etmeliyim diyordu ama hiç kimsenin istemediği bir şeyde de öne çıkmak istemiyordum. Açıkçası, o kurada çıkmayı nefsim hiç istemiyordu. Hz.Ali Efendimizin sözü geliyordu aklıma" Ben Rabbimi isteklerimin olmamasıyla bildim." Sonuçta, isteğim olmamıştı, kurada ben çıkmıştım. Nefsim ve ruhum çatışma halindeydi, sanki. Ruhum, "Allah seni mahrum eder mi hiç, mutlaka bir hikmetle gidecek ve nice hayırla döneceksin " diyordu. Nefsimse çığlık çığlığa "Kimsenin gitmek istemediği bir yere niye ben??" Bu çatışma bedenimi de etkilemiş olacak ki,bir hafta boyunca tansiyonum yüksek seyretmişti. Neyse ki nefse ruhum galebe çalmış olacak ki kurumdan ayrılırken "CENNET, nefsin istemediği şeylerle örtülüdür. Bu gidiş hayra ve hikmetedir."dedim. Benim için endişelenen anacığıma da " Ecel tamam olduysa, İzmir'de bize mezar olur. Sakın endişelenme, Allah'a emanetiz."dedim. Uçağa bindiğimde, nefsim bir fırsat bulup beni yakacak sebepler üretmeye çalışıyordu,yine. "Nerede kalacağın bile belli değil, Çadır mı yoksa yıkılacak bir bina mı "diye...O an Resulullah Efendimiz ile eşsiz mağara arkadaşı Hz.Ebubekir'in Sevr Mağarasındaki konuşmaları geldi aklıma. Resulullah Efendimizin, Hz.Ebubekrin endişeli halini gideren o büyülü sözleri çınladı gönlümde "La Tahzen! Vallahu meana!" ( Üzülme, şüphesiz Allah bizimle) Ey Zavallı Nefs!! Seninle İzmirdeyken beraber olan Van'da seni bırakacak mı?? Anan baban seni unutup, kabirde kurumuş kemikler haline geldiğinde bile seni unutmayacak olan Rabbin, seni niye unutup, kendi haline bıraksın ki!!! Subhanallah!!! diye haykırmak vardı şimdi...         Gerçekten cennet, nefsin istemediği şeylerle örtülüymüş. Bunu Van'da iken çok iyi anladım. Rabbim, her şeyi öyle güzel ayarlamış ve düzenlemiş ki, ben kul aklımla bu işin içinden çıkamadım. Anladım ki Rabbim hep lütfeder, kahır gibi, dert gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir. Hep Hakkı aradığımızı, O'nu bulup O'nu bilmek istediğimizi söyler dururuz. O'na DOST olmayı dileriz. Kıl kadar aklınla tedbirler alıp, hakiki teslim olamadığın, güvenemediğin, Sen neylersen güzel eylersin diyemediğin Hakka nasıl DOST olunur??    Ey Hakkı Arayan Zavallı!! Sen Hakkı hep dışarıda aramadasın. Bir şeyi olmadığı yerde aramak, aramak değildir. Gönlün, kibir, hased, gıybet,kin, nefret ve dünya sevgisi perdeleriyle öyle kapanmış ki Hakkı görecek bir küçük zerren kalmamış,adeta AMA olmuşsun. Görüyorum diyorsun, amma gördüğün Hak değil...Gönül gözü kör olmuş, baş gözünü neylesin....Arınmaya bak!! Arınmaya...Yoksa ardınca diyecekler, "Zavallı AMA geldi, AMA gider." Arın ki, o perdeler açılsın, nefretin ve kinin yerini Muhammedi bir AŞK alsın..."Sen arındın mı perdeler açılır, temiz ruhlar sana dönmeye başlar" der, Mevlana...    Satırlarımı burada nihayetlendirirken, bu kez de Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin bir duasına yer vermek isterim.   Allâh'ım! Kurb kapını bize aç. Bizi "mukarrebler"den (sana yakınlaşmışlardan) eyie. Bizi sana itâat ve çokça ibâdet eden kimselerden eyle. Bizi senin askerlerinden eyle. Bizi fazîlet sofrana oturt. Ünsiyet şarâbından bize içir. "Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru."Amin   Muhterem Efendim, sizi düşündükçe ağrı ve acılarınızı sanki yüreğimde hissediyorum. Bu ızdırap içerisinde dahi, bizleri irşad edebilmek için gösterdiğiniz üstün gayret ve hizmet aşkını tarif edecek kelime bulamıyorum. Yüceler Yücesi  Allahım, İnşallah size Şafii esmasıyla tecelli edip, şifa ihsan etsin ve sizi başımızdan eksik etmesin,Efendim. En içten gelen sevgi,saygı ve hürmetlerimle mübarek ellerinizden öpüyor, tüm gönül dostlarıma da sevgi ve selamlarımı sunuyorum.   Allah'a emanet olunuz.    Mukarreb  


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]