Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Ne güzel bir yazı, çok teşekkürler...
Gönderen : Özden
Tarih : 4/24/2012 11:26:09 PM


 


Sevgili Babacigim nasilsiniz , Sagliginiz nasil? Gecen Cumartesi sizin konferansinizda bulunmayi nasil da isterim. Insallah bir gun ben de sizlerle olabilirim.


Butun Gonul Dostlarima da sevgilerimi selamlarimi gonderiyorum.


 


Rabbime emanet olun..


 


Ozden


 


Birde coktandir paylasmamistim iste bir yazi:


 


 


AH COCUKLAR !!!


 


 


Çok uzun yıllar önceydi. İstanbul’daydık, yaz tatilinde… Annanemlerde kalıyorduk.Bir sabah hep birlikte gezmeğe gitmek üzere hazırlanmıştık. Tam herkes ayakkabılarını giymişti ki o zamanlar 3 yaşlarında olan rahmetli kardeşim su istedi. Hep böyle olmaz mı zaten , tam kapıdan çıkacakken..!.. Annem suyu getirdi, kapının önünde taşlıkta duran kardeşime uzattı. O uzandı bardağı aldı yavaşça suyu içti, bitirdi. Sonra elindeki bardağı çevirerek şöyle bir baktı ve birden yere fırlattı. Bardak sangirdayarak paramparça olmuştu. Annem kızgın bir sesle “ ne yaptın oğlum” diye bağırırken annanem onu sakinleştirmeye çalışarak “Yok canım bişey olmaz, kaza ile olmuş , elinden düşmüş annesi” diyordu. O gayet sakin yerdeki cam parçalarına bakıyordu. Sonra basını kaldırıp gözlerini bize dikti. “ Hayır kaza değil. Ben isteyerek, bilerek attım. Nasıl kırılıyor merak ettim “ dedi.


 


*************


On uc yıl kadar önce , Balkanlarda yaşayan müslümanların zorluk içinde bulundukları, yaşam mücadelesi verdikleri günlerdi. Bir gurup Türk asıllı müslüman Türkiye’ye getirilmiş, Trakya da bir kampa yerleştirilmişlerdi. Yurt genelinde onlar için bir bağış kampanyası yapılıyordu. İzmir’den de yardım için kamyonların gönderileceğini öğrenince ben de evden gönderilebilecek giyisi ve benzeri malzemeler toplamaya başlamıştım. Ayırdığım esyaları torbalara topluyordum ki o zamanlar 3- 4 yaşlarında olan kızlarım yanıma geldi. Ne yaptığımı sordular. “ Anneciğim , bakın evi ve eşyası olmayan ablalar, teyzeler, amcalar ve kardeşler varmış. Onlar herşeylerini kaybetmişler, bu hazırladıklarımı onlara yollayacağım” diye cevap verdim. Aradan 10- 15 dakika geçmişti. Kızlar ellerinde sürükliyerek getirdikleri bir torba ile kapıda göründüler. “ Bu da ne “ diye sordum. ‘Biz de hiçbiseyi olmayan kardeşler için oyuncak topladık” dedi büyük kızım. “ İçim titredi bir an. Torbanın içine baktım en sevdikleri ve en yeni oyuncaklarını da koymuşlardı.” Ama kızım” dedim ”bak bu en yeni , en sevdiğiniz oyuncak. Bunu da mı yollayalım? Sonra geri isteriz diye ağlamayasınız sakin?.” “ Ama anne” diye itiraz etti kızım ”onların hiçbiseysi yok. Yeni , güzel oyuncakları olsun diye koydum onu. İstemiyorum ben artık! noolur onu da yollayalım.” Peki dedim. Birlikte hazırladık torbaları ve götürüp teslim ettik yardım götüreceklere……


 


**************


Hayal meyal hatırlıyorum, belki de çok anlatıldığı için hatırlıyormuşum gibi geliyor bilemiyorum. Rahmetli dedemlerde misafir kalıyorduk. Dört bes yaşlarında falan olamalıyım. Dedemin odasının kapısında amcamın oğluyla oyun oynuyorduk. O bir ucundan tutmuş kapının kolunu ben öbür ucundan… İyice asılmışız kapıya içeri dışarı sallanıp duruyoruz. Çok eğleniyoruz. Birden dedemin o gür sesi yankılandı duvarlarda. “İnin bakayım oradan kapıyı kıracaksınız.” Hemen bıraktık. Ağbeyim korkup kaçmıştı. Ben ise oturup ağlamaya başladım. Dedem yanıma geldi. Başımı okşadı. Biz, senenin büyük kısmını gurbette geçirdiğimizden bize hiç kıyamazdı. Gözyaşlarımı sildi. “Ağlama evladım ben sana kızmadım. Özgüre kızdım. O yapıyor hep yaramazlıkları” diye beni teselliye çalışıyordu. Ben ise ağlama tonunu daha da arttırmıştım. Cevap verdim” Hayır, sen bana bağırdin, çünkü bende kapıya asılıyordum. Hem yaramaz o değil benim. Bu fikir benimdi. Öyle ise senin ona değil bana kızman lazım!!.”……


 


**************


 


Yine Dört yaşlarındaymışım. Dedemlerde misafiriz. Babam o yıllarda sigara içiyor , babasından gizliyor saygı olarak(!) . İkide bir dışarı bahçeye çıkıyor bunun için. Bir ara birlikte oturduğumuz zaman ben , bir dedemin tütün tabakasına bakıyorum , bir de ağızlığına. Sonra elime alıp soruyorum” Dede sen niye bununla içiyorsun sigaranı? Babam böyle eliyle tutarak içiyor.” Odadakiler birden telaşlanıyor, babam kızarıyor, beni susturup lafı değiştirmeye çalışıyorlar. “Ama içiyorsun baba, niye yalan söylüyorsun, yalan kötü bişey değil mi?” diyorum……


 


Düşünün bir ; bütün ana babaların , bunlara benzer anlatabileceği ne çok anısı vardır değil mi?. Neden dersiniz?…….


 


1990 yılı Kasımın 19 u Rahmetli büyükbabamla birlikte Rahmetli Barış Manço’nun “İkinci Kahvaltı “programı çekimindeyiz. …. Büyükbabam sahnede kaptırmış kendini anlatıyor, anlatıyor…. Bir ara Barış Manço “Habip amca hikayelerin çok güzel ama bize biraz da bişeyler söyle, nasihat et, sohbet et “ diyor. Büyükbabam” Eğer doğru ve güzel birşeyler duymak istiyorsan biraz önce program çektiğin küçük çocuklara soracaktın. Onlar gerçekleri söyler, hiç yalan bilmez, temizdirler. Biz bu kadar uzun yıllar yaşamışız bu dünyada bizde artık saflık ve temizlik onlar gibi olabilir mi? Elbette nefsimizden bişeyler katarız herşeye… Sen yine çocuklara sor böyle şeyleri …….” diyor.


 


İşte çocuk böyle bir şey. Saf, olabildiğince temiz , tertemiz doğduklarında …Rabbime o kadar yakın .Biz ana babalar , çevresindeki büyükler yapıyor herşeyi….. Onlara yalan söylemeyi, bencilliği, çıkarcılığı, olaylardan kendini kurtarmak için başkalarını feda etmeyi , iyi ve kötü her şeyi , her şeyi bizler öğretiyoruz…


 


 


Bir düşünün dünyaya geldiği andan okul yaşına gelene kadar çocuğunuz ile geçirebileceğiniz zaman ne kadar, kaç yıl? En fazla 5 yıl. Koskoca ömür içinde sadece 5 yıl. Sonra ana okuluna başlıyor ve aile dışındaki çevre ile tanışıyor. O bize saf, tertemiz olarak emanet edilmiş yavrucuk ile birlikte olup onu yaşıyacağı hayata hazırlayacağımız , onun bütün değerlerini, kişiliğini kazanmasına yardımcı olacağımız süre bu kadarcık. Sonra elde edeceği her şey, atacağı her adım bu temelin üzerine inşaa ediliyor. O zaman kaybedecek bir saniye bile yok demektir. Yapılacak her hata onun kişiliğine bir darbe vuruyor. Ona hep ideal olanı söyleyip, öğretip, uygulamada farklı davranmak ise yapılabilecek en büyük yanlış. Çünkü çocuk ne görürse onu öğreniyor, hızla…her saniye... bir an durup dinlenmeden…. Onun defterinde yalan yok, riya yok, bencillik yok, nefret yok, korku yok…. Hepsini biz öğretiyoruz , belki de farkına varmadan(!) Her söylediğimiz söz, her davranış kaydediliyor hafızasında… ve o örnekliyor durmadan en yakınındakileri. Bir süre sonra ise artık çok geç… “Evladım yapma bu yanlış “diyoruz… “Ama sen yapıyorsun “ diye cevap veriyor. “ Vurma kardeşine” diyoruz. “ama sen bana vuruyorsun kızınca” diyor. “paylaş arkadaşınla oyuncağını” diyoruz. “Ama sen geçen gün .. teyzeme şunu vermedin” diyor. Sevgisizliği, saygısızlığı, yükses sesle bağırmayı, ağlamayı, huysuzluğu öğreniyor. Çünkü öyle yaparsa veriyoruz istediklerini.


 


Yıllar su gibi akıp geçiyor. Birde bakıyoruz hiç de bizim istediğimiz gibi olmamış. Peki biz ne hayal etmiştik başta.?… Bütün kendi başaramadıklarımızı, elde edemediklerimizi onda görmek istemiştik. Bizim yerimize o başarmalıydı herşeyi, biz de gurur duymalıydık değil mi? Başkaları ile kıyaslayıp övünmeliydik. Falancanın çocuğu diye parmakla gösterilmeliydi… Hep mükemmel olmalıydı, bizim için bizim ideallerimiz için yaşamalıydı…. Öyle mi?


 


İşte bu noktada kopuyor kıyamet ve çatışma… Oysa o bizim bile değil sadece bir emanet. Nazik, ince ,kırılgan, çok hassas bir emanet. Koruyup kollanacak, etrafında kozası örülecek mükemmelce. Ve bir gün…. Kozasını zorlayarak yırtacak , uçup gidecek kendi kanatlarıyla….özgürce… Eğer tam geliştiremediyse kanatlarını uçamayacak…..


 


Biz emeğimizi , varlığımızı , herşeyimizi koyacağız ortaya doğru bir eğitim için. Bu bizim vazifemiz . Ama o kendi gibi olacak, kendi ideallerini gerçekleştirecek ve kendi hayatını yaşıyacak. Bizimkini değil. Ayaklarının üzerinde duracak. Eğer başardıysak görevimizi hiç bir şey onu yıldıramayacak. Her zaman sıfırdan başlayacak kadar güçlü olacak. Sevgi dolu, imanlı, nazik , dürüst ve dosdoğru bir insan olacak…


 


Yıllar önce birgün rahmetli kardeşim şöyle demişti:” Kafasına koyduğunu yapmak konusunda seni örnek alıyorum, seninle gurur duyuyorum. Eğer herhangi bir şekilde başarısız olursan seninle yine de gurur duyacağım.” Hiç unutmadım o ani… Hayatta en mutlu olduğum andı. Koşulsuz sevgi işte bu…. Mektuplarını her zaman “ Kardeşin olmaktan hiç bir zaman pişmanlık duymayan kardeşin….” Diye imzalardı…..


Ne güzel değil mi? bunun için Rabbime her zaman şükrediyorum…..


 


İşte çocuklarımızın da bizden beklediği bu.. .. Koşulsuz sevgi…. Onları boğmayacak, kişiliklerini yoketmeyecek,üzerlerinde baskı kurmayacak, aksine onlara destek olacak, herzaman kendibaşlarına , kendi ayakları üzerinde durabilecek güçte olmalarını sağlayacak koşulsuz sevgi …Ve ihtiyaç duyduklarında , ihtiyaçları kadar destek….


 


Şimdi dönüp birdaha bakalım çocuklarımıza. Sarılalım doyasıya, hayatı paylaşıp öğrenelim birlikte.. Şükredelim Rabbime verdiği bu muhteşem emanetler için ve özen gösterelim onlara ……………


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]