Konu : Sayın Özden Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen :
Özden
Tarih :
5/11/2012 10:46:51 PM
Efendim,
Güzel ama çok güzel, aydınlık bir cuma sabahına uyandık. Allah hayırlı bir gün nasib etsin inşaallah.
Bu gün,aklıma bu yaz aramızdan ayrılacak olan arkadaşlar düştü İşte gurbet böyle , eninde sonunda memleketine geri dönüyorsun, oturduğun yerde sürekli kalmayacağını ve geçici olduğunu biliyorsun. Ne oturduğun eve benim evim ne de eşyaya benim eşyam diyebiliyorsun. Sen birgün döneceksin ve hepsini geride bırakacaksın !!!!
Bu ülkede yüzde seksen nüfus yabancı yani dışarıdan burada çalışmaya gelmiş. Dolayısı ile herkes aynı şeyleri hissediyor ve sürekli bir hareketlilik var, birileri geliyor birileri gidiyor... Her ne kadar anlaşma imzalanıyorsa da herşey kaygan bir zeminde. Bakıyorsunuz bir anda sözleşme fesh edilmiş, yada aile uyum sağlayamamış, veya daha olumlu şartlarda başka bir iş bulmuş , taşınıp gidiveriyor... Yani yarın ne olacağı belli değil... Herkes günü yaşıyor.. Bir bakıyorsunuz yeni birileri gelivermiş, bir bakıyorsunuz hiç ummadığınız birileri gidivermiş.!!!
Bu anlattıklarımı geri dönüp okuduğumda ne görüyorum biliyormusunuz. Burası dünyanın , dünya hayatının küçültülüp, yoğunlaştırılmış bir modeli... Nasıl hayat ta böyle iken, yani bir an sonrasında ne olacağını bilmez iken, oturduğumuz eve , eşyaya bizim demememiz gerekirken, birgün gerçek hayata gözlerimizi açıverecek ve herşeyi bir anda terkedip gidiverecek iken hayat ve yaşam çarkı içinde ağır ağır dönerken bunu farketmiyor veya unutuyoruz... Çünkü olaylar daha ağır işliyorlar. Herşey daha durağan , ve bize gerçek varoluş sebebimiz , bu dünyada misafir olduğumuz , geçici olduğumuz unutturuluyor... Herşeye sonuza kadar sahip olacakmışız gibi sarılıp , sahipleniyoruz.. Maddi kazançlarla sonsuz mutlu olup, maddi kayıplara inanılmaz üzülüyoruz.. Oysa ne bizim elimizde ki...
İşte bu memlekette bunu daha net ve açık anlamak mümkün. Çünkü burda herşey hızla oluyor... Aslında burda nasıl emanet yaşıyorsa insan, herşey geçici diyebiliyorsa, bırakıp gitmeye her an hazırsa, dünyanın neresinde olursa olsun hayatı hep böyle yaşamalı değil mi? Her an bırakıp gerçek aleme göç edecekmiş gibi...
Ben bundan yirmi sene önce İngiltere'ye öğrenci olarak gittiğim zaman akrabalarımızın yanında kalmıştım, beni havaalanından alıp evlerine götürmüş, ilgilenmişlerdi. Dünya tatlısı bir aile idiler. Yirmi yıldır İngiltere'de oturuyorlardı, hiç çocukları yoktu. Çalışmaya gelmişler, ev almışlar yerleşip oturmuşlardı. Karı koca bir konfeksiyon atölyesinde terzilik yapıyorlardı. Çok yoğun çalışıyorlardı. Evlerinde birşey dikkatimi çekmişti. Çok sade döşenmişti. Sadece ihtiyaç kadar eşya vardı. Ama üst katta bir oda depo gibiydi. Kutuların içinde en güzel porselenlerden yemek takımları, mutfak eşyaları, dolaplarda hiç naylonlarından çıkarılmamış güzelim giysiler asılı idi. Kadıncağız bunlara gözü gibi bakıyor, arada düzenliyordu. Bu eşyaları Türkiye'ye kesin dönüş yaptıklarında hazırlıyacakları asıl evleri için saklıyorlardı... Çünkü orası onların vatanı değildi ve birgün gerçek vatana döneceklerdi..
Gerçekten de öyle oldu. Ben geri geldikten 5-6 sene sonra onlar da kesin dönüş yapıp Türkiye ye geldiler. Hayallerindeki gibi bir daire alıp yerleştiler, o yıllarca biriktirdikleri eşyalarını dizdiler...
İşte artık kendi memleketlerinde ve gerçek evlerinde idiler. Ancak çok kısa bir süre sonra Bey bir gece aniden kalp krizi geçirdi ve vefat etti... Gerçek ve ebedi aleme göç edip gitti..O otuz sene kahrını çektiği ama sefasını süremediği memleketten yeni dönmüş, yıllardır el sürmeye kıyamadığı, sakladığı eşyalarını yeni kullanmaya başlamıştı ama... Ne çare... O zaman hanımı ne dedi biliyor musunuz. "Biz ingiltere bizim ülkemiz değil diyerek yaşanacak bütün güzellikleri Türkiye'de yaşarız diye hep erteledik. Ama ne oldu. Burası bizim ülkemiz evet ama ebedi yurdumuz değil. Geçici durağımizmiş aynı orası gibi.. Böyle bir anda göçüp gidiverdi gerçek aleme... Keski her anı ve her günü yaşıyabildiğimiz en iyi şekilde yaşayıp hiçbirşeyi sonraya saklamasaydık."
Evet anı yaşamak, nerede, hangi ülke ya da şehirde, hangi şartlarda olursa olsun ani yaşamak, her anın güzelliklerini tefekkür edebilmek. Aldığımız her nefesin O'ndan , Yüce yaradanımızdan bir hediye olduğunun bilincine varıp o nefesi iman üzerine alabilmek.. Sonrada nereye döneceksek en güzel şekilde tefekkür içinde dönüp gidebilmek. Gerçek yaşam bu değil midir...
Biz de buradaki arkadaşlarımıza şimdilik veda edip onları dünya üzerindeki başka duraklara selametle uğurlayacağız. Burada aklıma Sayın Senai Demirci'nin Yazdığı "99 Esma 99 Dua" 'sından bir bölüm geliyor, dudaklarımda onu mırıldanarak yazımı tamamlıyorum.
Hepinize her ani dolu dolu yasamaya degecek, huzurlu guzel gunler diliyorum.
Ya Baki! Ne zaman lezzet alsam tükenince elem çekerim Lezzetleri daim eyleyen sensin Ne zaman kavuşsam ardından ayrılığı beklerim Kavuşmaları sahici eyleyen sensin Ne kadar çok sevdam varsa o kadar çok veda beslerim Kalbime ebedi sevdalar düşüren sensin Ömrüm kısa elim yetişmiyor kalbim kandır Baki olan ancak sensin Beka bahset imanıma
Ya Varis! Yok bildiklerim senin nazarındadır Yitirdiklerim senin katındadır Bitirdiklerim senin yanındadır Unuttuklarım senin hatırındadır Unutulmuşları sonunda sen anarsin Gidene de kalana da Varis sensin Ebedi kavuşmaklar ver bana
OZDEN
|