Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın "Öğrenci"den aldığımız sunum
Gönderen : "Öğrenci"
Tarih : 6/6/2012 5:02:20 PM


 


Muhterem hocam,


 


Allah’ın acil şifalar ihsan etmesi duasıyla size ve tüm dostlara selam,sevgi ve saygılarımı sunarım.


 


Bediüzzaman Said-i Nursi, Hastalar Risalesi'nde şöyle der:


 


Ey hasta! Senin vücudun, azaların senin mülkün değildir. Başkasının mülküdür. Onların sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Esmâ-i Hüsnâ'sının nakışlarını göstermek için, çok haller içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzâk ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığında bilirsin. Nefret ettiğin hastalık perdeleri altında güzel, sevimli bir çok tarafları bulursun.


Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar günahların keffareti olduğu sahih hadisle sabittir. Hem hadiste vardır ki, "Ermiş ağacı silkmekle nasıl ki meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker." Günahlar, ebedi hayatta daimî hastalıklardır; bu dünya hayatında dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır. Sen eğer sabredip şikayetçi olmazsan, şu gelip geçici bir hastalıkla, sürekli pek çok hastalıklardan kurtuluyorsun. Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah'ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et. İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına kesin ilâç ve kesin şifa verici bir yolu olan iman ilâcını aramak ve inancını düzeltmek gerekir. O ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâl'in kudretini ve rahmetini tanımaktır. Evet, Allah'ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî lezzetlerle doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen mânevî lezzet, şifa altında,maddî hastalıkların acısı erir, ezilir.”


 


Bir zaman Cüneyd-i Bağdadi'nin gözlerinde ağrı meydana gelir. Tabip çağırırlar, gelen tabip, hıristiyandır. Muâyene edip; "Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz." der. Cüneyd-i Bağdâdî;  "Su değdirmesem nasıl abdest alırım?" deyince, Tabip; "Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz"der.


 


Cüneyd-i Bağdadi abdest alıp namaz kılar ve namazdan sonra biraz  uyur. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştır. O anda duyduğu ses;


 


"Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık." der.


 


Bir zaman sonra hıristiyan tabip tekrar gelir. Bakar ki gözleri tamâmen iyi olmuş. Hayret edip; "Nasıl yaptın da iyi oldu?" diye sorar. Cüneyd-i Bağdadi olanları anlatınca, elini öpüp imân eder ve; "Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Asıl hasta olan ve hakikatleri göremiyen benmişim." der.


 


Allah tüm hastalara, dert ve sıkıntıları  sabır ve şükürle karşılamayı ve her zorlukta manevi bir hikmet olduğunun bilincinde olmayı nasip etsin.Bizleri asıl hastalık olan tüm manevi hastalıklardan  esirgesin.


 


Saygı ve sevgilerimle


 


Öğrenci


 


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]