Sayın Ayla Belen,
28.12.2006 tarihli mailinizi aldım. Efendim, lütfedip gönderdiğiniz ikinci mail bizi çok memnun etti. Sağolun, varolun. Allah sizden razı olsun. Mailinizde iki ana fikri kısa ve özlü olarak ne güzel işlemişsiniz. Bir Akif, iki Japonya. Akif, olağanüstü güzel bir insandı. Nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun. Onu sevenler ve hala sevmekte devam edenler üzerinde saygıyla, edeple örnek alarak durdular. Ama daha bizim gençlik yıllarımızda bile ne idüğü belirsiz birtakım soysuz kalemler ona gadarca, hayasızca saldırdılar. Ne yobazlığı kaldı, ne gericiliği. Oysa Akif pırıl pırıl bir insandı. Gerçek bir aydındı. Önder bir insandı. Ve büyük bir devrimciydi. Onun bu yönünü Nazım Hikmet bile anladı. Önünde saygı ile eğildi. Bir şiirinde
“Akif, büyük adam, inanmış insan”
diyordu. İstiklal Marşı’nı yazdı. Büyük millet meclisinde marş birinci olarak seçildi. Para mükafaatı verdiler, Akif kabul etmedi. Oysa o senenin sert, soğuk ayazlarının hüküm sürdüğü Ankara’da Akif, paltosu olmadığı için ceketiyle tirtiye titriye geziyordu.
Onun büyüklüğünü anlayamadık. Onu kırdık, incittik, gücendirdik. Kendi hesabıma ben onun temiz, ince ve hassas ruhundan, onu kıranlar adına af diliyorum, özür diliyorum.
Ruhu şad olsun, nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun.
Japonya konusu da üzerinde yeteri kadar durulmamış hassasiyetle eğilinmemiş bir vaziyette. Bugün, bütün dünyanın özellikle adı medeniye çıkmış ama bir türlü vahşilikten, barbarlıktan, kıyıcılıktan kurtulamamış batının öğreneceği çok şey var. Japon kültürü ve Türk kültürü bugü hala dünyaya nice renkler, ışıklar, incelikler, güzellikler verebilir. Ama dışımızdaki ve içimizdeki ajanlar Türk gençliğininin bir kesimini özünden, kökünden öyle uzaklaştırmışlar ki kendi kültüründen, kendi insanından, kendi öz varlığından nefret eden, tiksinen öyle kimseler var ki mütemadiyen aşağılık duygusu empoze ediyorlar. Bizi biz yapan değerlerden uzaklaştırıyorlar. Oysa zahiri şaşaasının bazı alanlardaki bilimsel derlemelerinin yanısıra küflü, yobaz haçlı ruhu hala devam ediyor. Batılı hala Türklerden ve Müslümanlardan tiksiniyor. Danimarka basınında kainatın en büyük, en güzel, en yüce, en muhteşem insanı hakkında yer alan o iğrenç yazılar, karikatürler başka nasıl izah edilebilir? Ve diğer batılı ülkeler, onları kendi gazetelerinde ve ekranlarında yayınlarak bu pisliği, bu iğrençliği yaymadılar mı? Adina papa denilen katran ruhlu adam Türkiye’ye gelmeden evvel Peygamberimize, dinimize, milletimize en çirkin şekilde saldırmadı mı? Ve içimizdeki bazı uşak ruhlu şerefsizler, onun önünde hayranlıkla eğilip cibiliyetlerini göstermediler mi? Bugün bütün dünyada korkunç bir sahtekarlık hüküm sürüyor. Silah üreten firmalar para kazansın diye savaşlar çıkarılıyor. Yüzbinlerce insan Irak’ta ölürken Rice isimli kadın olaya sadece tebessümle ekonomik açıdan bakabiliyor. Bu bir haçlı savaşı değil mi?
Kim ne derse desin bugün bütün dünyanın Japon kültüründen, japon hassasiyetinden ve inceliğinden öğreneceği çok var. Onların tevazuu, sadeliği, inceliği hala batılı insana çok şeyler verebilir. Ama “görenedir, göre ne, köre edir, köre ne?” Evet batılı bazı alanlarda başarılı ama bu güzel yanlarını alıp pisliğini kendisine bırakmak varken onun önünde secde etmek niçin ?
Efendim, bu o kadar hassas, ince bir konu ki inşallah başka bir zaman, başka bir soru üzerine yine üzerine eğiliriz. Sizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, sitemize güzellikler, zenginlikler kazandıracak olan kıymetli maillerinizi özlemle bekliyoruz. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Yazan Ayla Belen
Cvp: Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Yazan Sabri Tandoğan