Çok değerli Sabri Babacığım,
Hürmetle ellerinizden öper, sağlığınıza duacı olduğumu belirtir, müsaadenizle paylaşmak isterim.
Eski devirlerde adamın biri, tuzlasından elde ettiği tuzları eşiğine yükler ve pazara götürüp satarmış. Pazara gidiş yolu üzerinde bir dere varmış. Bir gün buradan geçerken, eşeğin ayağı takılmış ve derenin içine düşmüş. Tabii, adam uğraşıp çıkarıncaya kadar, tuzların büyük bir kısmı suda erişim. Eşek, sudan çıktıktan sonra yükünün hafiflediğini fark edince, tıpkı bazı futbolcuların hakem penaltı versin diye ikide birde kendini yere atması gibi, dereden her geçişte düşmeye başlamış. Tabii, eşeğin sahibi bunu anlamış ve bir gün eşeğin sırtına tuz yerine sünger sarıp öyle yola koyulmuş. Eşek yine derede kendini suya atmış, ama bu kez suyu çeken süngerler, yükün ağırlığını kat kat arttırıverince, açıkgözlülüğün cezasını o ağırlaşan yükü taşıyarak çekmek zorunda kalmış
Bazı tarikatlarda da saliklere aşırı yük vurulmasının sebebi, onların kolaya kaçmasını engellemektir. Bu yükleme işi, salikler eski huylarından kurtuluncaya kadar devam eder.
Bu hususta Kur’an’da, “Kitap taşıyan eşek gibidirler “(62-5) tabiri geçmektedir.
İnsan, insan olmadıktan sonra istediği kadar kitap okusun, öğrendikleri sadece onun yükünü artırmaya yarayacaktır.
Baba cım bu cümleyi yazarken sizin sık sık bunu tekrar edişinizi hatırladım.
Saygılarımla,