Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Hayırlı cumalar
Gönderen : Özden
Tarih : 11/30/2012 8:18:55 PM


 


 


Sevgili babacigim ,


 


Sabahın ilk ışıkları ile başlamış olan sağnak yağmur hiç kesintisiz devam ediyor. Hava bu coğrafyada alışık olmadığımız kadar serin ve kapalı. Koyu gri bulutların arasından gökyüzünün mavisini görmek mümkün olmuyor. Denizin rengi bile kurşuni… Dışarıya çıkıp yağmur altında yürümek, serinliği, nemi, yağmurun kokusunu doyasıya içimize sindirmek istiyoruz... Yağmur altında ıslanmak, denizin kenarında


 yağmur damlalarının hızla denize kavuşmasını seyreylemek....

Yağmur eskiden beri bende derin düşünceler uyandırır. Duyguların dışavurumu gibidir sanki… Şöyle gökgürültüsü ve şimşeklerle birlikte yağan sağnak yağmuru düşünün. Öfkeli bir insanın içi gibi kapkaranlıktır gökyüzü… onun bağırıp çağırmasını anımsatır gök gürültüsü, ve öfkesi çoksa şimşekler çakar gözlerinde hatta bir yıldırım olur düşer muhatabınn üzerine…. Bazen hava çok soğuktur dolu olur dökülür. İçi buz gibidir, ağzından çıkan her kelime dolu tanelerinin mahsulleri tahrib ettiği gibi , karşısındakileri kırar geçirir. Oysa ben en çok cisildiyerek yağan yaz yağmurunu severim. Coşkulu ve sevgi dolu insanların anlık hüzünleri gibidir. Güneşli bir havada bir parça bulut gelir , hafif bir serinlik ve yağmur serpintileri , gözyaşları misali… Sonra hafif bir rüzgar, iç geçirmesi ve derin nefes alması gibi alır götürür yağmur buutlarını. Güneşin sımsıcak yüzü görüldüğünde içi sıcacık sevgi dolmuştur yine ….. Gözyaşları yeşil yaprakların , rengarenk çiçeklerin üzerinde parlayan yağmur damlaları gibi ışıl ışıldır gözpınarlarında…. Sonra güneşin ışınları yağmur damlalarında kırılır, rengarenk ebem kuşağı kaplar gökyüzünü uçtan uca, gülümsemektedir artık hayata….. Heyecanları sevgisi kaplar tüm evreni ….. Taze ıslak toprak kokusu sarar heryani…. Berketli topraklar gibi bire on, bire yüz sevgi dağıtmaktadır artık…..

Evet, yağmur berekettir. Su ve toprak buluştuğunda , kaynaştığında yeni yaşamlar fışkırır , mucizeler gerçekleşir…. O yüce yaratıcının mucizelerinden biridir bu, her an gözümüzün önünde olan…. Topraktaki her tohum hayat bulur su ile , sürer fışkırır yukarıya doğru , boylanır, filiz verir, çiçek yada dal verir… Kimi kaktüs olur ya da yabanotu, kimileri meyve ağacı, kimisi buğday başağı…. Ya bizler , biz topagimizi ile besliyoruz, bereketlendiriyoruz ? Berketli tertemiz kaynak suları , yağmur suları ile mi, yoksa pis atık sularla mı? Sonunda nasıl bir mahsul bitecek acaba? Bir gonca gül yada bol vitaminli bir meyva mı yoksa çürüyüp gidecek mi tohum o pis sularda…. Kaktüs yada yabanotu olmak bile çok anlamlıdır dikkatle bakıldığında . Kaktüsler çölde kalanlar için kurtulma ümidi, yabanotları ve ısırganlar ise şifa kaynağı bilenler keşfedenler için. İş o tohumu çürütmemekte toprağın altında…….

Kıbrısta el sanatları kurslarına kayıt yaptırıken öncelikle boyama kursları ile ilgilenmiştim. Renkleri, onlarla oynamayı oldum olası severim. Bir de seramik kursu önerdiler. Pek emin olamadım , bir dersine girip bakayım dedim. İlk ders hocamız elinde bir avuç samutlu çamur yani kıl toprak ile seramik sanatını anlatmaya çalışıyordu bize. “Bu toprağın su ile buluşması,yoğrulması, ateş ile pişmesidir, madenler ile de renklenip zenginleşmesi” dediğini duyunca hemen gidip kayıt yaptırdım seramik kurşuna… Bir yıl boyunca her gün elimde toprak , önümde bir çanak şu, onu yoğurmak , şekillendirmek, sonra 1800 derecede pişirmek, yani yakmak , sonra demir, bakır, krom, magnezyum gibi madenler ile oksitleyip renklendirmek, sonra tekrar ateşe atmak…. Bu uzun sürecin sonunda bir eseri ortaya çıkarmak hatasıyla, doğrusuyla… harika bir şeydi… toprak, şu, ateş ve hava…hiçbir yabancı madde girmiyordu araya…insanın kendini yoğurması gibi , yoğruluyordu, şu ile iyice, kendini geliştirmesi ve şekillendirmesi gibi özenle , en az hata ile şekillendiriliyordu… Çok dikkat gerekiyordu. En ufak hatayı affetmiyordu. Kuruyup da suyu çekilince ortaya çıkıyordu bütün pürüzler. Oksitlenirken yani, daha bir gelişip üst seviyeye erişirken bu pürüzler hep engel teşkil ediyor deseni bozuyordu çünkü….
Sonra ateşte pişiriliyordu, insanın dertlerle, musibetlerle pişmesi gibi…. Sonuç… İyi yoğrulan, dikkatli ve özenli şekillendirilen, hatasız oksitlenen mükemmel pisiyordu. Gerikalanlar ise kırılıyor, eğriliyor bozuluyordu. Hele hamuru iyi tutulamamışsa , hava kabarcığı kalmışsa içinde fırında patlıyordu ve çevresindekileri de harab ediyordu… Tıpkı hayat imtahanı karşında isyan eden, kendini kaybeden, çevresinede zarar veren insanlar gibi…

Çok şey öğrendim bu bir yılda.. her parça eser yeni bir deneyim oldu. Her hatasız çıkan parça ile kendimi de düzeltmeyi öğrendim. Öğretmenim de gerçekten mükemmeldi. Hem biliyor hem eğitiyordu, hataları seziyor, görmemize yardım ediyor, onarmamızı sağlıyordu. ….

Bu hayat yolunda da böyle değil mi? Eğer toprağımızı İslam ahlaki ile iyice dikkatle yoğurursak; Kur’an Kerimi rehber olarak alır , onunla şekillendirirsek ; Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed SAV yolunda onun öğrettikleri ile yürüyerek desenlendirip, renklendirirsek; inşallah ortaya , sabırlı metanetli, inançlı, sağlam , zorluklardan yılmayan, musibetlerle kırılıp hasar görmeyen eserler , dosdoğru , mümin insanlar çıkacaktır. ….

Evet yağmurlu , bereketli , gri bir Dubai sabahından hayırlı günler sevgili dostlar... Gününüz bereketli , huzurlu ve inşirah dolu olsun.


 


Ellerinizden opuyorum


 


Sevgi , saygi, hasret ve dua ile...

Cumanız mübarek olsun...


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]