Değerli Büyüğüm, Sevgili Gönül Dostları;
Karlar içinde muhteşem bir iskandinav prensesine benzeyen İstanbul'dan en içten gelen duygularımla sizleri selamlarım.
Saygıdeğer Efendim izninizle Onur Ataoğlu'nun ''Japon Yapmış'' adlı kitabından Japonlarla ilgili kendi gözlemlerini aktardığı bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar bu güzide halkla ilgili bize söylediklerinizle bire bir uyuşan bu paragrafları o kadar sevdim, o kadar büyük bir keyif ala ala sık sık okudum ve Japonlar'a saygım o kadar arttı ki ''Darısı güzeller güzeli ülkemin başına inşallah'' diyerek sizlerle de paylaşmak istedim:
''Dünyanın en büyük şirketleri sıralamasında ilk ona girmiş bir Japon şirketinin genel merkezinde çalışan bir müstahdem, işini en iyi şekilde yapmak için kendisini paralar. Koridorları büyük bir şevkle cilalar; böylece, müdür bey güne keyifle başlayabilir. O keyifle aklına parlak bir fikir gelebilir. Parlak fikri, ticari bir ürüne dönüşebilir. Şirket yeni bir atılım yapabilir. Piyasadaki konumunu güçlendirebilir. Yani şirketin geleceği, müsdahdemin yerleri iyi cilalamasına bağlıdır; Nasreddin Hoca'nın 'Peşin parayı gördün, kıs kıs gülüyorsun' fıkrası gibi...
Japon müstahdemin düşünce sisteminin kaos teorisindeki kelebek etkisinden bu derece ilham almış olması size inandırıcı gelmeyebilir; ancak bir Japon çalışanın en basit bir işe bile nasıl dört elle sarıldığını görseniz şaşarsınız. Bir asansör kızının her kattaki reyonları binlerce defa tekrarlayışında bile Japon maliye bakanının ciddiyetini görmek ilginçtir. Yol tamiratında sopa sallayan amcanın yüzünde, her arabanın salimen geçişinin ardından, bir hayat kurtarmış olmanın huzuru okunur.
İnsanların en basit işlerini bile severek, saygı duyarak ve sorumluluk hissederek yapmasının ne kadar fark yarattığını Japonya'da gözlemleyebilirsiniz.
Tokyo'nun kalabalık bir istasyonunun çıkışında sadece bir çeşit kremalı tatlı yapan ufak bir fırın vardı;ürünleri çok lezzetli idi ve günün her saatinde önünde büyük bir kuyruk olurdu. Ben de üç buçuk yıl boyunca bu kuyruğun müdavimi oldum. Müşterilerin siparişlerini sırayla paketleyen güleç oğlanı unutamam; günde belki sekiz dokuz saat aralıksız paket yapan elemanın bir kez olsun somurttuğunu, yorgun göründüğünü, müşteriyi terslediğini görmedim. işini büyük bir özenle yaparken, her müşteriyle şakalaşmayı ihmal etmemesi bana inanılmaz gelmişti.''
Bu kitabı yazarak Japonlar'ı biraz daha iyi tanımamıza vesile olan Sayın Ataoğlu'na gıyabında çok teşekkür ederek yazımı noktalamak istiyorum.
Saygı ve sevgilerimle o mübarek ellerinizden öperim büyüğüm.
Mayıs