Sayın Hatice Hakeri,
5.1.2007 tarihli mailinizi aldım. Efendim, mailiniz beni fevkalade üzdü. Rilke, Rodin’in ölüm haberini alınca günlerce ıstırap içinde kalır. Ve benim için dünya yıkıldı der. Ben de sizin mailinizi okuyunca Rilke’nin ruh halini daha iyi anladım. Bu siteyi kurarken amacımız kimseyi üzmek, kırmak, incitmek, gücendirmek değildi. Çünkü biz hayat macerasına başlarken Yunus Emre’nin dizeleriyle yola çıkmıştık.
“Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin, yüzün yumaz değil”
Amacımız tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanları dost, arkadaş, kardeş olarak bağrımıza basmak, onlarla bir sevgiyi, bir güzelliği paylaşmaktı. Şükürler olsun, Belçika’dan Dubai’ye kadar birçok güzel insan bizi anladı. Hep beraber onlarla (sonsuz şükürler olsun) bir güzelliği paylaşıyor, mutlu oluyoruz. Amacımız sadece ama sadece insanlarla yerine göre bir sevinçte yerine göre gözyaşında ortak olmak, varoluşumuzun bilincine erebilmek. Başka bir amacımız yok. Bizim ne siyasetle, ne ticaretle, ne binbir küçük adi, aşağılık numaralarla hiçbir ilgimiz yok. Sadece “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dizelerini hayatımızda yaşamak istiyoruz, sanırım yaşıyoruz da. Bir avuç insan sadece ama sadece sevgide, saygıda, edepte, incelikte, zarafette birleştik. Ve müştereken ortaya çıkardığımız bu güzelliği (sonsuz şükürler olsun) yudum yudum içiyoruz.
Efendim, siz lütfettiniz bir soru sordunuz. Bu öyle bir soru ki insanlık kültür tarihinin en önemli, en hassas, en ince noktasını dile getiriyordu. Hatırlarsınız, ilk cevabımda efendim demiştim, bu soruyu günümüzde soracak olan da, cevaplandıracak olan da çok az insan var. Son derece büyük, önemli, dehşetli bir soruydu. Sanki bütün manevi tekamül o soruda toplanan sırrın içinde gizlenmişti. Elimden geldiği kadar, gücüm yettiği kadar o soruya inançlarım doğrultusunda cevap vermeye çalıştım. Ki o inançlarıma bütün bir ömrün çilesi sonunda ulaşmıştım. Üç buçuk yaşında okuma yazma öğrendim. Bütün ömrüm o sorunun cevabını aramakla geçti. Dört fakültede okudum. Sanırım Türkiye’de benim kadar kitap okuyan çok az insan olmuştur. Ne çocukluğumu bildim, ne gençliğimi, ne orta yaşlılığımı. Kendimi yetiştirmek için, hakikate ulaşabilmek için gecem gündüzüm birbirine karıştı. Allah hepsinden razı olsun, hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum, kırk velinin sohbetinde bulundum. Elimden geldiği kadar, gücümün yettiği kadar onlara hizmet etmeye çalıştım. Sonra bu hizmetin sınırları genişledi, genişledi. İçine yedi milyar insanı aldı. Irk, cins, milliyet, din, mezhep, ekonomik ve sosyal statü farkı düşünmeden, tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanlar bu sevginin sınırları içine girdi. Evrensel bir kardeşlik bağı oluştu. Şimdi bu sevgiden oluşan güzellikleri Belçika’dan Dubai’ye kadar Allah’ın gönderdiği güzel insanlarla paylaşıyoruz.
Efendim, sorduğunuz soruya verdiğim cevap nedense zat-ı aliniz tarafından bir türlü anlaşılamadı. Öyle bir tavır takındınız ki bizi ebediyyen kırdınız. Hala anlamış değilim, kötü birşey söylenmedi ki. Nefis problemi karşısında nasıl bir tavır takınılması gerektiği en nezih, en temiz, en efendice bir üslupla anlatıldı. Kabul edersiniz, etmezsiniz. Sizin bileceğiniz husus. Ama takınmış olduğunuz bu dargın, kırgın, küskün tavrı doğrusu anlamak mümkün değil. Ben, sizin gibi sterilize bir dünyada yaşamak istemiyorum. Ben gelmiş geçmiş bütün kültürlere açığım. Bütün duygulara ve düşüncelere açığım. Ve bütün insanlara açığım. Başka türlü evrensel kültüre ulaşmanın mümkün olacağına da inanmıyorum. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “İmkan nispetinde köylerden şehirlere doğru gidin” buyuruyor. Yani hayata açılın, insanlara açılın, bütün bilimlere, bütün güzel sanatlara, iyi olan, güzel olan, asil, büyük, yüce ve temiz olan herşeye açılın anlamını çıkarıyorum bu hadisten. Sterilize yaşamlarda insanlar minicik bir çevre içinde kalırlar ve dediğim dedik, çaldığım düdük diyerek dışardaki gerçeklere ve güzelliklere kapılarını kapatırlar. Bu durum kendi tekamülümüze, gelişip serpilmemize, arınıp temizlenmemize engel değil midir? En geniş manasıyla hac farzındaki gaye nedir? Aynı şey değil mi? Oraya dünyanın her köşesinden bilim adamları gelecek, düşünen insanlar gelecek, sanat adamları gelecek, devlet adamları, ticaret erbabı, sanayiciler gelecek. Birbirleriyle dost olacaklar, arkadaş olacaklar. Bilgilerini, hayat tecrübelerini, tesbitlerini ve görgülerini birbirlerine aktaracaklar. Bence haccın asıl amacı bu. Bütün bunlardan bir netice çıkıyor, tekamül, bir maçın doksanıncı dakikası gibi herşeyin bittiği bir vetire değildir. Yüce Peygamberimiz, “İlim öğrenmek kadın, erkek her müslümana farzdır”, “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” buyuruyor. Gerçek ilme varmak çok zor, çok çetin. İnsandan bütün ömrünü isteyen bir realitedir. İdil Biret, güzel piyano çalabilmek için bu işe hayatını adamış. Biz, hayat sanatında, yaşamak sanatında usta olmak istiyoruz. Yaşadığımız bütün hayatı bir güzel sanat, bir şiir haline getirmek istiyoruz. Bunun için de daha yola çıkarken küçük kırgınlıkları, alınganlıkları, burjuva adetlerini, kaprislerini bir tarafa bıraktık. Ortaya hayatımızı koyduk. Tek düşüncemiz var; yetişmek istiyoruz, adam olmak istiyoruz, medeni insan olmak istiyoruz. Bütün bunların olabilmesi için de nefsimizi bir yana koyup son nefesimize kadar iyinin, güzelin peşinden koşmak istiyoruz. Artık dileyen bize katılır, dileyen bizi terkeder. Tabi bu onların bileceği iş. Ama biz bizi seveni de, sevmeyeni de, bizi öveni de bize söveni de aynı sevgi halesi içinde kucaklıyoruz. Çünkü Yunus’la yola çıktık. Yunus’la beraber yürüyoruz ve (Allah müsaade ederse) Yunus’la beraber Hakka göçeceğiz. Parolamız Yunus gibi “sevmek ve sevilmek”.
“Ben cihanın altın terazisine
Ağırlığımca sevgi vermişim
Ses edin uzak milletlerin gençleri
Bütün antenlerimi germişim”
Burada başta zat-ı aliniz olmak üzere yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insanlara, bütün hayvanlara, bütün bitkilere, bütün eşya ve cemadata sımsıcak sevgilerle merhaba...
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Ben gelmedim dava için, benim işim sevi işi (Yunus Emre) Yazan Hatice Hakeri
Cvp: Ben gelmedim dava için, benim işim sevi işi (Yunus Emre) Yazan Sabri Tandoğan