Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Güzel bakan, güzel görür, güzel gören güzel düşünür
Gönderen : Özden
Tarih : 1/29/2013 9:10:53 AM


 


Sevgili Babacığım ,


 


 


Sisli ve güzel bir Dubai Sabahından selamlarımı sevgilerimi gönderiyorum..


 


4 gün önce geçirdiğim ufak ameliyattan sonra bu sabah isbaşı yaptım.. Hamdolsun çok rahat ve kolay geçen bir nekehat devresiydi..


Bu sabah da  ev ile işyeri arasındaki 35 km lik yolu sisler içinde adım  adım gelebildik.. İnanılmaz mistik ve büyüleyici bir hava idi..


 


Bu konuda yazdığım satırları aşağıda sizlerle paylaşıyorum..


 


Bu sabah uyandığımda yine her yeri kalın bir sis tabakası altında buldum . Evet sisin bu mistik, gizemli havası beni büyülüyor. Hele zaman zaman açılmaya başlayıp da ardındakileri hayal meyal gösterdiğinde insan merak içinde seyre dalıyor. Sanki ilk kez görüyormuşcasına dikkatle keşfediyor her detayı. Sonra aşağılara bastıran sis perdesi yükseklerde kalan ağaçların dallarını, dağları , tepeleri (burada gökdelenleri) tam kaplamadığında ortaya müthiş bir manzara çıkıyor. Bir hayalin içinden , bir masaldan canlanmış devler gibi yükseliyorlar sis tabakasının üzerinde..


 


Hayatımda en güzel sis manzarasını yirmi yıl kadar önce Karadeniz de Uzungöl’e gittiğimizde görmüştüm. Uzungolun etrafını çevreleyen dağlar yemyeşil göğe yükseliyorlardı. Bembeyaz sis tabakası adeta dantel ve kupürden bir gelin duvağı gibi dağları sarmalıyarak eteklerine doğru uzanıyordu.. Dağlardan akarak gelen dereler ara ara sisin gizemli perdesi arasından sızmaya çalışan güneş ışığının yansıması ile gümüş gelin telleri gibi pırıl pırıl parlıyorlardı… Hele bir de yavaş yavaş yaylalara doğru çıkmaya başlayıp da sis tabakasının üzerine varmaya başladınız mı aşağıdaki manzarayı seyre doyum olmuyordu… Güneş ışığının yere ulaşabilen hüzmeleri yeşil ormanlar ve masmavi gol üzerinde sanki dans ediyor , her bir hareketlerinde yeryüzü ebem kuşağının yedi rengine boyanıyordu… Paha biçilmez bir mücevheri seyrediyormuşcasına heyecan duymuştum.


 


Aslında kar yağarken seyretmeye de bayılırım. Eğer gece başlamışsa kar, gökyüzü kızılımtırak bir renge bürünür. Hele güneş yeni doğuyorsa müthiştir. Lapa lapa yağan kar taneleri her biri başka bir yıldız şeklinde ağır ağır süzülerek inerler yeryüzüne.. İşte böyle sabahlarda ille de taze tarhana çorbası pişmelidir. Pencerenin önündeki sofrada dumanı tüte tüte, buram buram tarhana çorbası ile kahvaltı yapılmalıdır. Sis nasıl gizemliyse , kar o denli saf ve yalındır. Bütün çirkinlikleri örter. Ne balçık halindeki yollar, ne gri damlar, ne de yamru yumru yapılmış evler, bakımsız bahçeler, arsalar kalır. Her yan o muhteşem beyaz örtüsü altında inanılmaz güzel görünmektedir artık…


 


Ya sağnak halinde yağan yağmura ne demeli? …. Onun öyküsü ise bambaşkadır…Rabbim alemleri öyle hassas bir denge ile öylesine muhteşem yaratmış ki.. Herşey yerli yerinde .., Hepsinin çok farklı özellikleri , inanılmaz güzellikleri var ; bakmayı ve görmeyi bildikten sonra…


 


Bakmayı , görmeyi bildikten sonra dedim de 25 yıl kadar önce okuduğum bir hikaye geliverdi aklıma…


 


Bir hastahane odasında geçer olay. Çok ağır durumda iki hasta aynı odada yatmaktadır. Gri duvarlı, hastane ve ilaç kokulu bu odada ilerleyen hastalıklarına rağmen birbirlerine destek olmaya, sohbet etmeye çalışırlar. Yerlerinden kalkamamakta, her ihtiyaçları için hastabakıcıya ihtiyaç duymaktadırlar. Hastalardan birisi cam kenarında, diğeri duvar kenarındaki yatakta yatmaktadır. Sabah olup da hastabakıcı geldiğinde, onları biraz doğrultur. Cam kenarındaki hasta dışarıya bakar, öbürü sorar merakla ne gördüğünü.. Cam kenarındaki anlatmaya başlar. “Yemyeşil bir park görüyorum. Bankta oturan yaşlı bir adam etrafta uçuşan kuşlara ekmek kırıntıları veriyor, çocuklar neşe ile koşup oynuyor, genç bir çift geçiyor el ele”…. Ertesi gün yine anlatmaya devam eder…” Dünkü çift yine geldi şimdi bankta oturuyorlar… Şu geçen gün gelen baba oğul yine burada , babası çocuğuna uçurtma uçurmayı öğretiyor. Harika bir hava var”…..


Bu böyle günlerce sürer gider… Duvar kenarında yatmakta olan hasta baştan sevinerek dinlerken, gün geçtikçe inceden inceye bir kıskançlık hissetmeye başlar. Niye onun yatağı duvar kenarındadır?, neden o bu güzelim manzarayı görmemektedir? Bu haksızlık diye düşünmeye başlar. Bir gece cam kenarındaki hasta aniden rahatsızlanır. Duvar kenarındaki hasta bir bağırsa , hemşireyi çağırsa, arkadaşına yardım etse diye düşnur. Ama kıskançlık ve haset galip gelir. “Nasıl olsa ölecek, çok ağır hasta.. Kendime de bir şans tanımalıyım” diye düşünür, nefsine yenik düşer seslenip kimseyi çağırmaz. Sabah hemşire ve hastabakıcılar cam kenarındaki hastayı ölü bulurlar. Öğlene doğru onu alır götürürler, yatağı düzeltip temizlerler ve duvar kenarındaki hastayı o yatağa geçirirler… Onlar odadan çıkar çıkmaz hasta büyük bir heyecan ve merakla pencereye çevirir gözlerini… Önünde yandaki binanın penceresiz koyu gri duvarından başka hiç birşey yoktur….


 


Evet, Bakmak ve görmek .....


Sanırım önce güzeli görmeyi istemek gerek !


Üstad ın dediği gibi


Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır


 


 


Sevgi, saygi   ve dua ile ellerinizden opuyorum .. Sagliginiz icin de her daim duaciyim...


 


ÖZDEN


 


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]