Sevgili BABACIĞIM ve Değerli Gönül Dostları;
Güzel bir bahar gününden gönül dolusu sevgi,saygı ve dualarımla hayırlı günler diliyorum. Sabr-ı Cemîl Yakub -aleyhisselâm-’ın, oğlu Yûsuf için ettiği içli feryâdı dillere destân olmuştur. Bunu Yûnus Emre’miz şöyle dile getirir: Ben bir Ya’kûb idim kendi hâlimde Mevlâ’nın ismi var idi dilimde Kaybettim Yûsuf’u Kenan ilinde Ağlar Ya’kûb ağlar: Yûsuf’um diye! Yûsuf’um götürüp al kan ettiler Kurtlar yedi diye bühtân ettiler Yûsuf’un gömleğin bilmem n’ettiler Ağlar Ya’kûb ağlar: Yûsuf’um diye! Böylece gözyaşı döken Yakub Aleyhisselâm’a artık sabretmekten başka birşey kalmamıştı.
Nitekim hiç kimseye hâlinden şikâyet etmeden sabretti ve:
“«Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum.» dedi…” (Yûsuf, 86)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Cebrâîl -aleyhisselâm-’a sordular:
“–Yakub’un Yûsuf’a olan hicrânı ne dereceye varmıştı?”
Cebrâîl -aleyhisselâm- da:
“–Evlâdını kaybeden yetmiş annenin toplam hicrânına!”
cevâbını verdi.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–O hâlde onun sevâbı ne kadardır?”
diye sordular. O da:
“–Yüz şehîd sevâbıdır. Çünkü O, Allâh’a bir an bile sû-i zan beslemedi.” dedi. (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, IV, 570)
İşte bu sabır, “sabr-ı cemîl” idi. Sabr-ı cemîl, başa gelen belâ ve musîbetleri hiçbir şekilde kullara şikâyet etmeden, feryatsız, şikâyetsiz, metânetli ve mütevekkil bir şekilde karşılamak demektir. Şâyet Allâh, kullarına şikâyet edilirse, sabır husûsiyetini kaybeder.
Hürmetlerimle.
Kızınız;Gülden BULUT.