Konu : Aşk, akılla kavranamaz
Gönderen :
Gülden Bulut
Tarih :
4/2/2013 11:04:36 PM
Sevgili BABACIĞIM ve Değerli Gönül Dostları;
Saygı, sevgi ve dualarla hayırlı günler diliyorum. Kervan Bohçaya Sığar mı? Henüz İslam gelmemiş... Hz.Hatice kendi ticaret şirketinde sermaye ortağı olarak genel müdürlük yapan Hz. Muhammed’i an be an gözlemekte, haline, ahlakına hayran olmaktadır. Şam seferinden dönüşünde evinin damından kervanı seyrederken, Hz. Muhammed’in başı üzerinde gölgelik eden bulutu fark etmekte gecikmez. Karar vermiştir; evlenme teklif edecektir. Hizmetkarı Naile Hatun’la haber yollar. Hz. Muhammed teklifi kabul edince Mekke ulularının bulunduğu bir söz yemeği yenir. Ardından karşılıklı bohça yollanması ile nişan yapılacaktır. İşte o günler... Hz. Muhammed biraz tedirgin ve telaş içinde... Hatice gibi hem madden hem de ahlaken saygın bir hanıma layık bohçayı kendi imkanları ile nasıl hazırlayacaktır? Bunun sıkıntısı ile can dostu, biricik arkadaşı Hz. Ebubekir’in dükkanına uğrar bir öğle vakti. Ticaretle meşgul olan Hz. Ebubekir; kapıdan girer girmez can dostunun yüzüne yansıyan sıkıntıyı fark eder. Zaten gönül bağı olanlar, değil yüz yüze, kilometreler ötesinden dahi sezmektedir birbirlerinin halini.Aralarında aşk olanlar için mesafe engel değildir hissetmeye. Buyur edip yer gösterdikten sonra sorar Hz. Ebubekir: -Hayrola Ya Hz. Muhammed? Anlat hele... Bir sıkıntın var senin!.. Hz. Muhammed: -Evet Ya Hz. Ebubekir, biliyorsun Hatice ile söz kestik.. Bugün yarın bir de nişan bohçası yollamak lazım.. Halimiz malum.. Bir miktar borç verir misin? Hatice’ye bir şeyler almak için!.. Hz. Ebubekir gülümser ve çıraklarına seslenir: -Soğuk su verin hele!.. Sonra bal şerbeti ikram edin.. Hz. Muhammed’im pek sever bal şerbetini!.. Düşündüğün sıkıldığın şey bu mu Ya Hz. Muhammed? Bekleyelim, elbette Rabbimiz bir kolaylık ihsan eder.. Otur biraz, bizim Şam kervanı hele bir dönsün, bakarız çaresine... Hz. Muhammed ferahlamıştır. Hz. Ebubekir, kervan gelince kumaşlar ve türlü mücevherattan bir bohça nasılsa hazırlayacaktır. Güneş ikindiden akşam serinliğine doğru ağarken, Mekke öğle uykusundan uyanmış sokaklara can gelmiştir. Dışarıda bir şenlik havası esmeye başlar. Çocuklar bağrışmaktadır: “Kervan geldiii... Kervan geldiii!..“ Ticaretle uğraşan Kureyş için kervanların geliş-gidişi şenliktir, düğündür. Deve çıngırakları ve at kişnemeleri dükkana yaklaşmaktadır. Az sonra Hz. Ebubekir’in kervanbaşı kapıda görünür ve seferle ilgili raporunu arz eder: -Efendimiz!.. Seferimiz oldukça bereketli geçti. 60 deve dolusu mal, 20 at, 30 işçi ile döndük.. Kervanı çarşıya mı çekelim, yoksa depoya mı?Hz. Ebubekir: -Hayır, hayır, hayır!... Ne depoya ne çarşıya!... Kervanı doğruca Hz.Hatice’nin evine çekin.. Bu kervanı Hz. Muhammed’imin söz bohçası olarak her şeyi ile ona bağışlıyorum!.. Kapıda duran kervanbaşı bu infak karşısında küçük dilini yutmak üzere iken Hz. Ebubekir devam eder: -Haa, Unutmadan!.. Doğrudan gitmeyin, Kabe’nin oradan dolaşın!... Davullar çalın, ezgiler söyleyin, şenlikle gidin. Mekke uluları görsünler yetim dedikleri Hz. Muhammed’imin söz bohçasını!... Kervanbaşı “Emredersiniz” deyip işine dönerken Hz. Muhammed’le Hz. Ebubekir birbirlerinde Cemalullah’ı seyrederek tebessüm etmektedirler. Aşıklar doyamaz birbirinin yüzüne bakmaya. O an seyredilen Hakkın Vechidir çünkü. Mekke ileri gelenleri günlerce bu olayı konuşur. Hz. Ebubekir koca kervan bağışlamıştır Hz. Muhammed’ine. Bu sevgiyi maddi kalıplarla izah güçtür. "Aşkla bağışlananı, akılla kim kavrayabilmiş ki?!..."
Hürmetlerimle.
Kızınız;Gülden BULUT.
|