Sevgili Babacığım,
Hürmetle ellerinizden öper, müsaadeniz olursa paylaşmak isterim.
İnsan, daima bildiği, hem de iyi bildiği işi yapmalıdır. Bilmediği bir işi bilirim havasına kapılarak yapmağa kalkan kimse, kendisi mahcup olmakla kalmaz, başkalarına da zarar verir. Anlatılan şu fıkra bunun güzel örneklerinden biridir; Çok zengin bir adamın bir oğlu varmış. Oğlan belirli bir yaşa gelince babası “hazırdan yemeye hazine dayanmaz, şuna bir meslek edindireyim de yarın ben ölünce kendisinin ve ailesinin geçimini sağlasın” diye düşünerek oğlunu karşısına almış ve ona düşündüklerini anlattıktan sonra “bak oğlum, birçok meslek var. Git, bak, araştır. Hangisini beğenirsen seni onun ustasının yanına çırak vereyim, işi öğrendikten sonra da bir dükkan açayım” demiş. Oğlan birkaç gün çarşıda dolaştıktan sonra, babasına gelip “baba , ben baktım, araştırdım, en kolay meslek olarak terziliği gördüm. Terzi olmak istiyorum” demiş. Bunun üzerine adam oğlunu bir terzinin yanına çırak olarak vermiş. Oğlan işe başlamış, bir hafta kadar ustasının yanında durmuş, onun iple nasıl ölçü aldığını (o devirde terziler elbise ölçüsünü iple alır ve üstüne düğüm attıkları düğümlerle ölçümü işaretlerlermiş.) kumaşı nasıl kestiğini görmüş, biraz da dikiş öğrenince babasına gelip “baba ben işi öğrendim, dükkanı açabilirsin” demiş. Baba zengin olduğu için hemen dükkanı açmış ve oğlan işe başlamış. Derken bir gün zengin bir köy ağası, yanında evlenme çağında olan oğlu ve bir top kumaşla dükkana gelmiş ve “bak terzi efendi, bu benim oğlum , bir ay sonra evlenecek. Al sana bir top da kumaş, bundan çocuğa bir yağmurluk, bir cepken, bir pantol, bir de mintan yap. Kumaşın gerisi senin olsun ama bu istediklerimi mutlaka düğüne yetiştir”. Demiş. Acemi terzi, damat adayını karşısına alıp eline aldığı bir iple oğlanın boyunu ölçmüş ve ipe bir düğüm atmış, enini ölçüp bir düğüm, ceket boyunu ölçüp bir düğüm, enini ölçüp bir düğüm daha atmış, çeket boyuna bir düğüm, belini, kol boyunu ölçüp birer düğüm atmış aklınca ölçü almayı bitirmiş ve müşterisine “siz hiç merak etmeyin, ay sonunda hepsi hazır olur” demiş ve onları göndermiş. Onlar gidince eline makası almış, ama ipteki düğümlerin hangisinin ne ölçüsü olduğunu şaşırmış. Nasıl olsa kumaş bol diye düşünüp burası boy, burası en, burası kol diye rastgele kumaşı kesmeye başlamış ama sonunda bir de bakmış ki, kesim hatası yüzünden yağmurluk çıkmayacak, bu kez bari ceket yapayım diye niyetlenmiş ama ceket ölçüleri de rastgele alındığından o da çıkmamış. Mintan da çıkmayınca bari şu parçalardan bir tütün kesesi yapayım diyerek üç , dört tane tütün kesesi yapmış. Ay sonunda ağa gelip “hazır mı siparişler terzi efendi” deyince acemi terzi “ağam senin kumaş ancak şu üç tütün kesesine yetti. El emeği istemem, o da benim düğün hediyem olsun” deyivermiş.
Tabii bu bir fıkradır ama insan bilir bilmez bir işe atılırsa, böyle bir sonuç alması yadırganmaz. Bu kural maddi alemde de geçerlidir, manevi alemde de.. Rastgele insanların mürşitlik hevesine kapılmasının sonuçlarını her gün cemiyette görmüyor muyuz?
Canım babacığım bu hikayeyi yazarken sizin bizlere anlattığı işlerini ne büyük özenle, ne büyük titizlikle, edeple, kanaatkarlıkla yapan; odacı Hüsameddin efendi, boyacı Osman efendi, şekerci Şükrü amca, Ömer efendi, Mehmed efendiler hep örnek alınacak insanları hatırlattı. Gönül sohbetleri kitaplarıyla tüm dünyayı bizlere özetlediğiniz için ne kadar teşekkür etsek azdır.
Saygılarımla