Sevgili BABACIĞIM ve Değerli Gönül Dostları; Saygı ve sevgilerimle...
DARISI BAŞA
Sordular:
"- Bu çöp yığını, nedir? Söyledi:
"- Önüme nâdîde bir bal koymuşlardı; onu reddedip, bir ömür keçiboynuzu kemirdim. Bu çöpler, onların kabukları..." Sustular... "çocuk"luğuna vermişlerdi. Gene sordular:
"- Adını bir boy duymuşsan da, gönül nedir bilir misin sen?" Gene söyledi:
"- Adını bir boy duydum. Bana, gönülden bir tâc giydireceklerdi; onu elimin tersiyle itîp, başıma bir çul geçirdim." Güldüler:
"Desene, bir avuç toprağa minnet eyledin!" dediler. Ve... İç geçirdiler.
Bir şarkı: "Gönül yarasından acı duyanlar Feleğin kahrına boyun eğermiş." diyor. İçi geçmişlerin, iç geçirmeleri mümkün değildir. İç geçirebilenler, içleri olanlardır. Gönül "iç"tir, gönül özdür; felekse dış... Felek kabuktur. Ancak dıştan geçebilenlerdir ki içle tanışırlar. Felekle oyalananların melekle tanışması, muhâldir. Feleğe boyun eğmek, ona takılıp kalmamak... onunla vakit kaybetmemek demektir yâhut, köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demek... Feleğin kahrı, kabukta kalanlara kahır gelir. Gönül adamları ise: "Kahrın da hoş, lûtfun da hoş!"diyebilenlerdir... Kısaca iç geçirebilenlerdir. Bu yüzden boyun eğerler. Ama aslâ, ona esîr olmazlar. Ve onlara her an bir yeni "Bayram"dır...Darısı başlara gele!
-R.Tekin UĞUREL-
Hürmetlerimle. Kızınız;Gülden BULUT.