Cok Kıymetli Babacıgim,
Sicak bir Dubai sabahindan selamlarimi sevgilerimi gonderiyorum...
Memleketten uzaklarda sizler icin , butun gonul dostlarimiz icin dualarimiz...
Sizlerle bu gun bir yasam oykusunu paylasmak istiyorum... Bana her zaman ders olmus, ornek olmus cok sevdigim bir hayat hikayesi...
Sevgi selam ve dualarımla...
Rabbime emanetsiniz...
Ayşe Ablayı tam 20 yıl önce tanıdım .
Aslında onun yaşam öyküsü yıllar önce Türkiye’nin en doğusunda bir kasabada farklı bir yöne akmaya başlamıştı.. On beş yaşında güzel mi güzel bir genç kız iken kasabanın en büyük ve köklü ailesinin oğluna istemişler, ailesinin ve çevresindekilerin de özendirmesi ile okulunu bırakmış bu büyük aileye gelin gitmişti… Ancak hiçbir şey karşıdan göründüğü gibi olmamıştı.. Anlı şanlı düğün, arabalar, ev, kimsede olmayan güzel eşyalar onun hayatını mükemmel kılamamıştı..
Aile çok büyük ve zengindi ancak bütün kardeşler beraber çalışıyorlardı.. Yaşı çok küçüktü ve kısa zamanda eltilerin arasında ezilmeye başlamıştı… Evinin hanımından çok ailenin hizmetine bakan biri muamelesi görmeye başlamıştı. Zor günler onu bekliyordu.. İnsanları memnun etmesi , idare etmesi öyle zordu ki.. Üstelik daha hayat tecrübesi de yoktu… İlk çocuğunu 17 yasında iken, soğuk bir kış gecesi sabaha karşı yatak odasındaki halinin üzerinde kendi kendine dünyaya getirdi.. Çünkü 7 aylık erken doğumdu , kimse sancılarının gerçek olacağına inanmamış, hastahaneye götürmemişlerdi.. Ana babası ise o kasabadan baska bir yere taşınmıştı, binlerce kilometre uzaktı ve kızlarının içinde bulunduğu hali bilmiyorlardı.. Böyle varlık içinde yokluk, pek çok acı, hüzün ve yaralarla geçmekte olan hayati çok kısa sürede daha da karmaşık ve zor hale gelecekti. Tek dayanağı ve umudu olan eşi çok ağır ve zor bir hastalığa yakalanmıştı.. Sonraki yıllar eşinin hastalığında ona bakarak, olanlara sabrederek geçti…
Biz onu tanıdığımızda eşi rahmetli olalı henüz bir yıl olmuştu. Hayat arkadaşı tutulduğu hastalıkla yıllarca süren mücadelesi sonunda Hak’ka göçerken O üç çocuğu ile birlikte geride kalmıştı.
Eşinin ailesi ve kardeşleri, biz size artık bakamayız, baban baksın deyip, onları evlerinden çıkarmış parasız pulsuz, kamyona yükledikleri birkac parca eşyaları ile birlikte uzaktaki bu şehre yollayıvermişti. Evet babası vardı, elbette kızını bağrna basacaktı ama onun da evinde diğer çocukları ve rahmetli eşinden sonra evlendiği yeni hanımı vardı.
Ayşe abla üç çocuğu ile birlikte kimseye hiç bir zaman yük olamayacak bir insandı. Küçük bir daire kiralamış eşinden kalan bağkur dul maaşı ile en küçüğü henüz ilkokula başlayacak, büyükleri ise ortaokula giden üç çocuğu ile hayat mücadelesi veriyordu ve henüz daha otuz yaşında bile değildi.
Ben Ayşe Ablamı en üzüntülü günlerinde bile insanlara karşı yüzü asık görmedim. Bazen akşam işten dönüşte onlara uğrardık. Sohbetini çok severdim. Mutlaka yemek hazırlardı. İstemezdik, aç değiliz derdik. O illaki o anda neyi varsa uydurur, bir çorba kaynatır bizi yemek yemeden hayatta bırakmazdı. Biz de ne zaman özel bir yemeğe özensek malzemeleri alır ona giderdik, birlikte yapıp yiyelim diye. Çok güzel yemek yapardı. Bazı günler bilirim evinde makarnadan başka hiçbir şey olmazdı . O üç çocuğu ile sabah kahvaltısı , akşam yemeği sadece yağsız, katiksiz makarna yerdi, ama hiç kimse bunu farkedemezdi. Sorduğunda hep şükrederdi. ‘Allah a şükür ağzımızın tadı yerinde, huzurluyuz sağlıklıyız, kimseye ihtiyacımız yok’ derdi.
Yıllar önce ona gittiğimiz akşamlar, kalkıp eve dönmek istemezdik. Bize hemen kanepelerde yer hazırlar yatın burda derdi. Orda kaldığım geceler hep şükrderdim elimdeki nimetlere, hayatın gerçek anlamının farkına varırdım, anlattıklarını ağzım açık dinler, onun o ince zekasına, sabrına hayretler içinde kalırdım. Çocuklarımı birkaç saatliğine de olsa , ondan başka hiç kimseye emanet edip bırakmamışımdır. Bilirdim onlara en az benim kadar özenle bakacağını. saatlerce bir pedegog gibi ilgilenip onlarla oynayacağını, daima yumuşak tatlı bir sesle güzel şeyler öğreteceğini.
Eşinin ailesinden hiçbir destek görmemesine rağmen çocuklarını amcaları ile telefonda konuşturur, kendisi belki içten kırgın olsa da bunu çocuklarına yansıtmaz onların içinde kimseye karşı nefret hisleri uyandırmazdı. Kendisini liseyi bile bitirmesine izin vermeden evlendirmişlerdi ya aile çok zengin diye. Eşinin vefatından sonra böyle dayanaksız, parasız, kimsesiz ilk kez tek başına kalıverince, kendi kendine bakkala kasaba gitmeyi, bankalarla, postanelerle , devlet daireleri ile uğraşmayı, dolmuşa binmeyi en baştan öğrenmişti Çocuklarına bakabilmesi için çalışması gerekiyordu, annesinden kalan azıcık bir miras hakkı ile; tek bildiğim ve yapabildiğim şey yemek pişirmek dedi , bir küçük mantıcı açtı. Masalarına birlikte örtüler diktik, süsledik. Bir kaç yıl sabah akşam çalıştı durup dinlenmeden. Bu arada çocuklar büyüyordu, onların da hem anneye hem babaya ihtiyacı vardı. İkisi de oldu çocukları için. Sonra bu ağır tempoyu sürdüremedi mantıcıyı kapattı. Bir mağzada ise girdi.. Hem evinin işine , hem çocuklarına hem mağazaya yetişiyordu tek başına. Küçük oğlunu okuldan çıktıktan sonra mağazada kolilerin arasında uyurken görürdüm.. Yıllarca sürdü bu mücadele , bir kez gülümsemediği günü görmedim. Evinin kapısı misafirlere her an açık olurdu. Bazen arardık uğramak istiyoruz eve ne zaman geliyorsun diye. Gidin çocuklar evde gelirim ben derdi. Evi her an dolup taşardı ve o her geleni doyurur, ağırlar, bu arada kardeşlerinin çocuklarına bakar, bütün ailesindeki sorunları halletmeye çalışır her yere her kese yetişirdi.
Kendi gibi daima güler yüzlü çocuklar yetiştirdi. Liselerin önlerinde uyuşturucular satılırken, hiçbir kötü alışkanlığı olmayan pırıl pırıl evlatlar yetiştirdi. Kızı liseyi bitirdiğinde bir memurluk sınavını kazandı annesinin en büyük desteği oldu. Bu gün eşine az rastlanan hanımefendi , becerikli, sosyal, aklı başında bir genç kız. Oğulları askerliğini yaptı, ticaret yapmaya başladılar şimdilerde. Öyle dürüst, saygılı, sorumluk sahibi beyefendi çocuklar ki görmelisiniz. … Yine hep aynı, evleri her an dolup taşıyor misafirle.. Sofra hep kuruluyor neşeyle… Herkesin dertlerine çare oluyorlar… Hep şükrediyorlar, Allaha şükürler olsun ki bize bu günleri gösterdi diyorlar. Birkaç sene önce satın aldıkları evlerinde hayata gülümseyerek bakıyorlar. Babalarının resmi hala salonda baş köşede çerçevenin içinden gülümsüyor onlara.
Ayşe ablam artık çalışmıyor. Çocuklarına yardımcı oluyor, onlara destek veriyor. Ve anlattıkları hikayeler ile hiç ağzından düşürmediği şükrü ile, güler yüzü ile bize örnek olmaya devam ediyor.