Merhabalar Sabri bey,
Cumhuriyetimizin 90. yılına girdik, hepimiz için kutlu olsun , Allah'ın izniyle çok güzel günler göreceğiz.
Güzel bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.
NİCE 90’LARA…KUTLU OLSUN!
Sabah evde ağırlaşmış bir şekilde dolanırken bir bando ve alkış sesleriyle kendime geldim. Hemen pencereye koştum. Bir ilköğretim okulu öğretmenleri, okul kıyafetleri içindeki çocukları, ellerinde bayrakları ve bandosuyla sokaktan geçiyorlardı. Datdıra datdattıra dat. Datdıra datdıra dat…
Gökyüzü parlak, çocukların coşkusu, bayrakların coşkusu, pencerelerden el sallayan ve alkışlayanların coşkusu… Ben de alkışlıyorum heyecanla ama ağlıyorum bir yandan da gözyaşlarımı tutamıyorum. Bu coşku neden hüzünle karışık ağlamaya garketti beni. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Bir tek kelime diyemiyorum kendime bile. Sokağa koşuyorum. Katıyorum kendimi çocukların arasına ben de başlıyorum yürümeye. Yüreğim ağzımda hem bir sevinç hem bir hüzün. Cocuklar, öğretmenler, gençler ve yaşlılar yollarda konvoya katılıyorlar. Çocukların gözlerinin içine bakıyorum, en derinlerine ve büyüklerin, biz hep tanışıktık bir yerlerde dercesine…
Bir çocuk öğretmenine yavaşça ben yoruldum ne kadar daha yürüyeceğiz diyor. Öğretmen tüm şefkatiyle elini omzuna koyup küçüğün, “bizi buralara getirenlerin yürüdükleri yolları düşün! O zaman bizim yorulduk demememiz lazım” diyor.
Ağlayan yüreğim sahip olduğum bir değer için çarpıyor. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diyen bir nesildenim ben. Hepimizin içinde hala bir coşku varsa, biz kendi kanımızı dökmesek de ayağımızı bastığımız her noktada bir atayı andığımız, saygı duyduğumuz ve hatırladığımız içindir. Vefadandır.
Ben okuldan önce evde öğrendim bayrağıma saygıyı, İstiklal Marşı okunurken gözleri dolan bir anne yetiştirdi beni de. Doğru, dürüst, çalışkan, emeğe saygılı olmayı, yanımdaki açken yemek yemek için sokaktan eve yalnız gelmemeyi, dilime, vatanıma sahip çıkmayı, Ulu Önderin gösterdiği ve kat edilen yola saygı duymayı…
İçim tekrar coşuyor:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
İstiklalini çoktan kazanmış olan bir milletin bu iç çekişmesi neye delalettir diyorum düşünüyorum ve küçük kızın öğretmenine sorduğu ve aldığı yanıtla beraber başka bir pencere açılıyor önümde. Milletler millet olmak için mücadele vermek ve çok uzun yollar yürümek zorundalar. Biz Kurtuluş Savaşı’nda dışarıya karşı bir mücadele verdik ama şimdi bu ortak bilinç ve Millet olmak üzerine içte bir mücadele yaşıyoruz. İnsanların tekamülü olduğu gibi toplumların da tekamülü vardır. Tekamül sürecinin kalitesini seçimlerimiz belirler. Öte yandan kıymetini bilmek için bir değerin uğruna emek vermek lazım.. Ölmeliyiz demek istemiyorum. Bu öncekinden daha zor belki; ama bayrağımızın kırmızısı coşkudan alsın rengini bu sefer, kandan değil. Barış, hoşgörü ve birlik hakim olsun yıldızının, ayının akına.. İçim öyle istiyor. Olsun Allah’ım olsun! diyorum. Şimdi, şimdi, şimdi…içimizi dışımızı sonsuz sevginde, huzurunda ve ışığında tut, arındır ve bizlere birlik duygusu ver. Bu yolda hizmetimizi daim eyle. Köprüler kuralım farklılıklara. Ayrılmak için değil birleşmek için sallayalım ay yıldızlı bayrağımızı ve nerden gelirsek gelelim, ne olursak olalım bu toprakların üstünde bu vatan, bu bayrak, bu dil için birleşelim, çok çalışalım ve ulaşalım çağdaş medeniyetlere. Bu vatan hepimize emanettir, kıymet bilenlerden olalım.
AYŞE ÖZTEKİN