Aziz Büyüğüm, Çok Değerli Dostlar,
Esenlikler içinde olmanız ve hayırlı günler dileğiyle saygılar, selamlar…
Çiğdem Seçkin Gürel
CÜNEYD-İ BAĞDADÎ HZ.’NDEN…
Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "İhlâsı kimden öğrendiniz?" diye sorduklarında; "Mekke-i Mükerreme'de bulunuyordum. Bir berber gördüm. Ona; "Allah rızâsı için benim saçlarımı düzeltebilir misin?" dedim. Berber; "elbette." dedi. O sırada, mevki sâhibi birini traş etmekte idi. Hemen traşını bırakıp; "Efendi, kalk. bir kimse Allah için bir şey istedi mi, bütün işler durur, derhal ona bakılır." dedi. Sonra berber koltuğuna beni oturtup traş etti. sonra da bana bir mikdâr altın verip; "İhtiyaçların için lâzım olur, onlara harcarsın!" dedi. Ben bu hâle çok hayret edip, elime geçecek ilk parayı kendisine hediye etmeye niyet ettim. Az bir zaman sonra bana Basra'dan bir kese altın gönderdiler. Hemen götürüp o keseyi ona verince sebebini sordu. Ben de niyetimi açıkladım. Bunun üzerine bana; "sen, Allah rızâsı için beni traş et." dedin. Ben de o niyetle seni traş ettim. Şimdi bunları alırsam, niyetimde bir değişme olmasından korkuyorum." dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî bir gün arkadaşı büyük velî Ebûbekir Şiblî'yi; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah." derken gördü. Ona; "bu söz canı sıkılanların kelâmıdır. Can sıkıntısı ise kazâya rızâ göstermemekten kaynaklanır." buyurdu.
Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "rızkımızı arıyoruz." dediklerinde; "nerede olduğunu biliyorsanız, orada arayınız?" buyurdu. "Allahü Teâlâ'dan istiyoruz." dediklerinde, "eğer sizi unutmuş sanıyorsanız, hatırlatınız!" buyurdu. "Tevekkül ediyoruz, bakalım ne gönderecek?" dediklerinde; "imtihan ederek, deneyerek tevekkül etmek, îmânda şüphe bulunmasını gösterir." buyurdu. "O hâlde ne yapalım?" dediklerinde; "emrettiği için çalışmalı, rızk için üzülmemeli, tedbirlerin arkasında koşmamalıdır. Rızk için Allahü Teâlânın verdiği söze güvenmelidir. Emrine uyarak çalışanı, rızkına ulaştırır." buyurdu.
Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "hiç ibâdet ve tâat yapmadan karşılıksız olarak Allahü Teâlânın lütfuna kavuşmak mümkün müdür?" diye sordular. Cevâbında; "zâten gelen bütün nîmetler, bütün iyilikler, hep Allahü Teâlânın lütfudur. Bu kadar âciz ve zavallı olan insanların yaptıkları ibâdet ve tâatlerin, O'nun lütfu olan nîmetlere karşılık olması mümkün müdür?" buyurdu.
"Belâ ve musîbet, âriflerin kandili, müridlerin uyanıklığı, gâfillerin de helâkıdır."
"Kimde şu dört haslet bulunursa, bu hasletler o kimseyi yüksek derecelere kavuşturur. hem Allahü Teâlâ'nın katında, hem de insanlar yanında kıymeti çok olur.
1. Hilm (yumuşaklık ve sabır) sâhibi olmak,
2. İlim sâhibi olmak,
3.Cömert olmak,
4. Güzel ahlâk sâhibi olmak.
Yine dört haslet vardır ki, bu hasletler de sâhibini en aşağı derecelere düşürür. Allahü Teâlâ katında ve insanların yanında sevilmeyen birisi olur.
1. Kibir (büyüklenme), 2. Ucb (amellerini beğenmek),
3. Cimrilik,
4. Kötü ahlâk."