.
İMAM CEVZİ HAZRETLERİ VE HİKMET DERSANESİ KAİNAT
Asra yemin osun ki...
Yaşadığı asırda, zamanın ve Bağdat'ın en alim nurlu kişisi olan İmam Cevzi Hazretleri bir gün evinden hareket ederek medresesine gitmek üzere yola çıkar. Kur'ân sünnet ve ilimle aydınlanan rikkâtli kalbi, duyduğu bir sesle hislenerek bambaşka bir feyiz akışı ve ürperişle dolmuş ve o füyüzatla bihuş olarak aşkla mayalanmıştır. Duyduğu sese doğru yöneldiğin de
Bu sırada bir şairin:
"işte Şaban'ın yirmisi de geçti.O halde gece içmelerini sabaha ekle.Sakın küçük bardaklarla da içme...! Zira vakit ... küçüklerle içmeye müsait değildir gayet dardır."
Şiirini okuduğunu işitir...işitirde Derhal kendisini bir vecd hali yakalar , bu duygu yoğunluğuyla , ağlayıp sızlayarak feryadı figan ederek perişan bir halde oracıkta yere yığılır. Kendine gelince Bağdat'tan bütün alakasını keser ağlayarak dert ve iştiyak dolu bir gönülle derhal Mekke-i Mükerreme'nin yolunu tutar. Çünkü Mescidi Haramda kılınan bir vakit namaz diğer mescitlerde kılınan yüz bin rekattan faziletlidir , geçen ömrüm geçip gitmiştir bari kalan ömrümü kurtarayım sızısı ve ürperişiyle yollara revan olur. Ömrünün kalan kısmını feyiz dolu , başka bir iklimde, Kurânlaşan gönlüyle orada ibadet ve taatla dopdolu geçirerek emaneti sahibine teslim eder.
Şiirin manası aslında şöyle imiş :" Görüyorsun ki, Şaban'ı şerif ayının yirmisi de geçti. Yeme içmeye müsade etmeyen Ramazan ayı bir hayli yaklaştı . Öyle ise gecenin pek az bir zamanını içkiye hasrederek zevk ve eğlencelerini sakın noksan yapma ; işretini sabahın aydınlıklarına kadar coşkuyla bıkmadan eğlenerek devam ettir. Hem de şarabı öyle küçük bardaklarla da içmeye kalkışma , Zira zaman ve zemin ufak bardaklarla içerek safanı sürdürmeye müsait değildir.
Şairin şu ifadelerden maksadı aşikâr iken; Cevzi Hazretleri öyle anlamıyor, nefsi için bambaşka bir anlam ve ikaz çıkarıyordu. Onun çıkardığı ve anladığı mana şu idi. " Ey Cevzi...! Senin ömrün öyle dünya işleriyle meşgul olmaya müsait değildir. Ellerinden hızla kayıp giden ömrün yel gibi esiyor , su gibi hızla akıp gidiyor.. sermayense her gün hızla tükeniyor gücün kuvvetin ise her an azalıyor. Senin yapacağın iş dünyayı terk etmek ve kalan ömrünü Hakka ibadete hasreylemektir. bunun için en elverişli yer Mekke'dir.
Ömür sermayesi olan günlerin, güneşte ki buz gibi çarçabuk eriyen geçip giden vaktin , öyle azıcık salih amellerle, ibadetle ebedi saadeti kazanmaya elverişli değildir. Ancak Mekke'de bütün gecelerini ibadetle meşgul olarak, sonsuzluğu kucaklayarak huşu ve hudu ile geçirebilirsin. Yoksa geceleyin bir miktarını ibadetle geçirmiş olursun ki, senin ömür gecen de böyle harekete elvermez. Ebedi saadet ve kurtuluş ticareti o kadarla elde edilmez. Bu yavaş asude adımlar seni yüce bir yere taşımaz erenlerin menziline varmak için kalbini bir noktaya dikip koşman gerekir.
İnsan olaylara çevreye ibretle bakar, gönül kulağıyla dinlerse her şeyin ona ilahi nağmeler fısıldadığını hisseder, hadiselerden başka bir haz ve esrar duyar... Kendine göre dersler çıkarır olaylarda ki ibreti ilâhiyi görür verilen mesajı alır, kendini toparlar yönünü Hakk'a ve Hakikate döner her şeyde ki fanilik mührünü ve terennümünü okur. Hiçbir şey onu manadan ve hakikatten alıkoymaz Allah'tan başka şeylere cahil kesilir kendi nurunu ve aydınlığını artırırken nice karanlık hayatlara da ışık olur, umut olur, sevgi olur barış olur , huzur olur ...
Onlar Hak dostları, derin bir nazarla her şeydeki özü , sireti, sonunu görürler ve her olaydan iman tazeleyip ilahi vuslata nailiyet yolun da nice menzil menzil koşarak mesafeler katederler. Biz de onlar gibi olamasak ta biraz farkındalıkla çevreye olaylara nazar etsek nice Ayet tefsirleri Hadis-i Şerif şerhleri görür de gözlerimiz yaşarıverir. Muhterem bir Hoca Efendide bir yazısında : "_ Hakikaten cihane ibret ve hikmet nazarıyla bakan ârif gönüller, her şeyde farklı bir nükte sezer ve bu alemden hikmetler devşirirler. Gafiller ise ; " Aman canım, bu gün dünyadan kâm almaya bak, buraya tekrar mı geleceksin ! " diyerek kalplerinde ki karalığı ve çatlağı büyütürler.
Umre'de annelerini araba ile dolaştıran beyefendi ve hanımefendiler çokça görmüştük, orada bilhassa bir anne kız vardı bizim gruptan , Annesi biraz çocuk gibi olmuş annesini arabayla gezdirirken küçük bir bebek gibi annesine imtina gösterip ilgilenmekteydi bir kere şikayet ettiğİni ve yüzünü ekşittiğini görmemiştim . Hep sevgi dolu ve nezaketliydi, Kabe'yi her gördüğünde ağlayan annesine ağlama diye sıkı sıkı tembih ediyordu. Kendisine " _ Bırak ağlasın içinden geliyor kadıncağızın " demiştim. Hasta olmasından korkuyorum diyordu. Onları görünce gıptayla " MaşAllah "diyor göz yaşlarımı tutamıyordum . Yasin Suresinde ki "Sizi tekrar başa döndürürüz " Ayetiydi, daha nice insanlar vardı annelerini küçük bir bebek gibi özenle sevgiyle dolaştıran.
Alvarlı Efe Hazretleri de bir nutkunda:
" Sana bir faide yoktur bilirsin halkı gıybetten...
Gözün aç alemi bir bir geçersin çeşm-i ibretten...
Zarar gördüm diyen gördün mü ehl-i muhabbetten..
Felekte hasılı insan isen bir canı incitme...
Günahkâr olma fahr-i Zişanı incitme buyururlar.."
Birazcık farkındalıkla bile baksak insan olarak, ölüden de , diriden de, iyiden de kötüden de nice ikazlar ve ibretler bulabilir kendince nasihatler çıkarabiliriz gönül havuzumuza süzülen. Günümüzde kapitalizmin tahakkümü altında, tamahkar ve gürültücü egoların tasallutu altında ezilen insanlar hırsla maddi şeyler peşinde koşturularak, maddenin esaretin de, tulu emellerle canhıraş bir şekilde yorulurken , durup dinlenmeye,düşünmeye tefekkür etmeye, sevmeye zaman yetmiyor.
ALLAH dostlarına baktığımız da kimini bir hayvan, kimini bir böcek , kimini bir karınca, irşad etmiş kimi bir kumarbaza bakarak, kimi bir hırsıza bakarak, kimi kavga eden karı kocaya bakarak, kimi çocuğunun bir sözüyle bambaşka dersler çıkarmış safiyane gönülden kullukla Hakk yolunun seçkin velileri arasına girip dünya ve ahiret sultanı olmuşlardır .Hazreti Mevlana' " Hakkı bilen için her zerre bir Cebrail'dir " buyururlar.Geçenlerde vefat eden zengin ve soylu birinin Cenazesinde oğlunun cüzdanını kaybetmesi bile ne çok şey anlatır bizlere, kabir kapısından öteye ne soy sop ne şan şeref , ne mal mülkün , ne de evlatların önemi kalmadığını kabir kapısında her şeyin bırakılacağını terennüm eder...ağlar halimize şahitlik edecek mekanlar.. ağlar gökyüzü yüklendiği emaneti taşyamayan insanoğluna.. yeryüzü kürsüde ki vaiz gibi resmeder her şeyi biz gafillere gösterir... İmam Cevzi Hazretlerinden biz de ders almalıyız. Ömrümüzü daha faydalı şeyler yolunda harcamalıyız iki dünyamıza fayda vermiyorsa terk etmeliyiz malayaniyi... Ehli dünya , madde insanlarıyla daha az görüşmeliyiz onların hırsları ve bin bir hevesleri bize de bulaşmasın Müslüman sade olur bilinciyle yaşamaya çalışmalıyız.
Şairin de dediği gibi:
Cümle halk ehli sefer alem bir misafirhanedir,
Hiç mukim (ikamet eden) adem bulunmaz
Bir acib kaşanedir(süslü saray)
Bir kefendir akibet sermayesi şahu geda
Pes buna mağrur olan mecnun değil de acep nedir ?
(devam edecek...)