Konu : Bir gönül ve sohbet insanı...
Gönderen :
Efsane Güzeldereli
Tarih :
10/1/2015 1:23:48 PM
17 Ağustos’ta kaybettiğimiz “Bir
gönül ve sohbet insanı” edebiyatçı, Hak dostu,
emekli Danıştay üyesi Sabri
Tandoğan’ın 20 yıllık talebesi Fatmagül
Çuhadar, Efsane Güzeldereli’nin bu
haftaki röportaj konuğu oldu. Fatmagül
Hanım, Sabri Tandoğan ve eşi ile yıllar
süren yaşamını anlatırken “Sırdaş,
yoldaş onu gördüğünüz andan itibaren
hayata o kilometreden başlayabilirsiniz”
diye ekledi.
Röportajın ilk bölümü şöyle:
MARDİN'Lİ, TÜCCAR KIZI,
ÖĞRETMEN FATMAGÜL HANIM...
E.G: Fatmagül Hanım, kendinizi
bize tanıtır mısınız lütfen?
F.Ç: İlkokulu Mardin'in Kızıltepe
ilçesinde bitirdim. Sonrasında Mardin'e
yerleştik. Babam kumaş tüccarıydı.
Mardin'e yerleştikten sonra bayan konfeksiyon
mağazası açtı. Ortaokul ve
liseyi Mardin'de okudum. Öğretmen
Lisesini bitirdim. 19 yaşında evlendim.
İki kızım büyüdükten sonra İstanbul'un
çeşitli ilçelerinde vekil öğretmenlik
yaptım. Öğretmenlik, benim için güzel
bir deneyimdi. O sıralarda Sabri
Hocam ile tanışmıştım. Ondan aldığım
feyz ile güzel anılarım oldu.
SABRİ TANDOĞAN İLE NASIL
TANIŞTILAR?
E.G: Rahmetli Sabri Tandoğan ile
tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
F.Ç: O yaz İstanbul'da,
Fenerbahçe'de, deniz kıyısında bir
sosyal tesiste kalıyorduk. Kaldığımız
kabinin paralelinde denize karşı bir
masamız vardı , her sabah 08:00-
08:30 gibi kahvaltıyı orada yapıyorduk.
Sessiz, sakin… zaman zaman dalgaların
ve martıların sesleri yankılanıyor
kulaklarımızda…Çocuklarımın biri 7
diğeri 14 yaşındaydı
E.G: O tarihte boşanmış mıydınız?
F.Ç: Hayır. Evliydim. Her sabah
kahvaltı sırasında ak saçlı, nur yüzlü bir
bey geliyor, az ilerimizde bir masada
oturuyor. Bir müddet sonra etrafı
doluyor, sohbet ediyorlar, yemek yiyorlar.
Ben uzaktan izliyorum.
AYRILDIĞI EŞİ KAMPIN
MÜDÜRÜYMÜŞ...
E.G: Peki sizin eşiniz yanınızda
mıydı?
F.Ç: Evet, kampın müdürüydü.
Bir gün bir yakınım beni tanıştırmak
istedi. Önce çekindim. Israr edince kırmamak
adına kabul ettim. Yeni çay
demlemiştim. Tazecik. Onlara da birer
bardak hazırlayıp, yanlarına yaklaştık.
Çayları ikram ettik, sonra tanıştık.
Bakışlarında güneşin sıcaklığı vardı.
Hitabında olağanüstü saygı…, sevgi
dolu, sıcacık yaklaşımı ile beni
büyülemişti. İlk defa kendimi insan,
yaratılmışların en şereflisi olan Hz.
insan gibi hissettim. Buyurun oturun
dedi oturdum ve o oturuş… Hâlâ oturuyorum.
''HER YAPRAĞIN YEŞİLİ FARKLI''
E.G: Rahmetli bu ev ve sizinle
geçen zamanları için ''Cennetteyim''
tabirini kullanırdı.
F.Ç: Evet. Aslında kendisi, varlığı ile
her yeri cennete çevirirdi. İlk
tanıştığımız günlerde, sohbet ediyoruz,
ağaçları gösteriyor elleriyle işaret
ederek, “bakın her ağacın yeşili farklı
bir tonda”. Çevredeki güzelliklere,
doğanın olağanüstülüğüne dikkatimi
çekiyor. Sahiden diyorum. Evet öyle.
Sanki gözlerim açılmış, daha önceleri
göremediğim, farkına varamadığım
güzellikleri, gerçekleri görür olmuştum.
Gökyüzü daha mavi, deniz daha
pırıltılı, ağaçlar daha canlı…
''KURUMUŞ DALLARDA BİLE
GÜZELLİK VARDIR''
E.G: Eleştiriden hoşlanmayan,
hayatın ve insanların hep güzel yönlerini
gören bir yapısı vardı.
F.Ç: Evet. ''Kurumuş dallarda bile
güzellik vardır'' derdi.
İlk tanıştığımız günden sonra, her
sabah, tesise geldiğinde O’nu
karşıladım. Kahvaltıya davet ettim.
Sofrada en çok zeytin hoşuna gitmişti.
Bir de çay… O yaz boyunca her sabah
birlikte kahvaltı ettik. Fenerbahçe
Parkında yürüyüşe çıkar, yorulunca bir
ağaç dibindeki banklara otururduk.
Akşama kadar sohbet ederdik.
O sohbetler, bana kendimi bulduran,
yaşamın anlamını ve amacını hatırlatan
sohbetlerdi. Dünyaya gelmekten
amacın ne olduğunu düşündüren,
gönül gözünün burağı üzerinde sefer
ettiren sohbetlerdi. Dünyayı sorgulayan
sohbetlerdi. Neden Dünya'ya
geldik? Nasıl yaşayalım ki; Sonunda
pişman olmayalım? O sohbetler ufkumu
açtı. ''Ben de büyük bir devrim
yarattı'' diyebilirim. Gözünüzden bir
perde açılıyor ve hakikatleri görmeye
başlıyorsunuz. Hayatın güzelliğini, her
anın çok değerli olduğunu, hayatın her
anını çok dikkatli yaşamanız gerektiğini,
maddiyattan ziyade manevi hayatımızı
da beslemeniz gerektiğini ve
sohbetin de çok önemli olduğunu
ondan öğrendim. O sohbetler ruhumun
gıdasıydı. Yıllar boyu onlar adli tatilde
İstanbul'a geldiklerinde onlarla olmaya
çalışırdım.
25 TEMMUZ 1995..UNUTAMADIĞI
GÜN..HAYATINDAKİ DEVRİM...
E.G: Tam olarak hangi yıl
tanıştınız?
F.Ç: 25 Temmuz 1995.
E.G: Gününü bile unutmamışsınız.
F.Ç: Hayatımda devrim yarattığı için
unutmam mümkün değil. Onları çok
sevdim. Rana Hanım'la aralarında çok
güzel ve örnek alınacak bir evlilik ilişkisi
vardı.
''HAYATIMDA HİÇKİMSE BANA
BU KADAR DEĞER VERMEMİŞTİ''
E.G: Rana Hanım 8 yaş büyüktü.
Değil mi?
F.Ç: Evet. Ama aralarında
muhteşem bir saygı, sevgi ve muhabbet
vardı. Hayatımda hiç tanık
olmadığım insanca, medenice bir birliktelik.
Şiir gibi… Sizi anlayan, sizi
dinleyen birisiydi. O kadar dikkatli dinlerdi
ki; Hayatımda hiç kimse beni bu
kadar dikkatle dinlememişti.
Hayatımda hiç kimse bana bu kadar
değer vermemişti. Bunlar beni ona
yaklaştıran etkenler. Sonra edebiyatı
çok severdim. Lise yıllarında kompozisyonlarım
hep başarılıydı. O da
edebiyatı çok severdi. Bizi bir araya
getiren etkenlerden biri de edebiyat ve
şiirdi. Her yaz Ahmet Hamdi Tanpınar'ı,
Orhan Veli'yi, Dağlarca'yı konuşurduk.
Ahmet Muhip Dranas'ı, Ziya Osman
Saba'yı Necip Fazıl Kısaküreği okurduk.
Beethoven, Mozart, Dede Efendi,
Itri dinlerdik.
İLK TANIŞMA..DRANAS VE SERENAD...
E.G: Özellikle sizin için okuduğu
bir şiir var mıydı? Vardır mutlaka.
F.Ç: Her zaman, her insana şiir
okurdu. Yalnız bana değil tabi ki. İlk
tanıştığımızda okuduğu şiiri söyleyeyim.
Benim için değil de, ondan işittiğim
ilk şiir diyelim…
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Ahmet Muhip DRANAS
Her insana kendini çok özel hissettirirdi.
İnsanın ruhuna bir dalgıç gibi
inerdi. Onun içindeki ruh uhdelerini
görür ve çözerdi. Bir psikolog gibi bir
bakışla o insanı tedavi ederdi.
Psikolojisini düzeltirdi. Kelebek gibi
yollardı.
ALLAH VE PEYGAMBER
AŞKI..EVRENSEL SEVGİ...
E.G: Evet. Gerçekten de öyleydi
rahmetli. Peki onun psikolojisini ne
düzeltirdi?
F.Ç: Allah ve Peygamber aşkı.
E.G: Çağdaş bir muhafazakardı.
F.Ç: Tabi. Çok uygar, medeni bir
insandı. Çağını da aşmıştı. Evrensel
sevgiye ulaşmıştı. Yaşama sanatı
ustasıydı. Her zaman bulunduğu yeri
cennete çevirirdi. Sizin de belirttiğiniz
gibi ''Cennetteyim'' derdi. Ama bu
ondan kaynaklanan bir şey. Çünkü
kendisi bulunduğu her yeri cennete
çevirmeyi bilirdi. Diyelim ki; Bir
restoranta yemeğe gittik. Oraya girdiği
andan itibaren o restorantın havası
değişirdi. Orada çalışan herkesin yüzü
gülmeye başlardı. Bir taksiye bindik
meselâ, taksiciye gündemle alakalı
sorular sorar, onun fikrini alırdı. Çok
yönlü bir insandı.
E.G: Çok pozitifti.
F.Ç: Evet, bulunduğu yere pozitif
enerjisi ile hakimiyet kurar , pozitif bir
etki yaratırdı, herkesin yüzünü
güldürürdü. Sıkıntısı olanın sıkıntısı
dağılırdı. Derdi olan derdini unuturdu.
''ONUNLA HAYATA 0 KM'DEN
BAŞLIYABİLİYORSUNUZ''
E.G: Evet. Ayrıca sırdaştı.
F.Ç: Sırdaş. Yoldaş. Onu
gördüğünüz andan itibaren hayata 0
km'den başlıyabiliyorsunuz.
E.G: İçinde hiç bitmeyen bir yaşama
sevinci vardı.
F.Ç: Evet ve bunu insanlara veriyordu.
Lise çağlarında yazdığı bir şiirde
diyor ki;
DOKUZUNCU SENFONİ
Ben sevgilerin türküsünü söyleyeceğim
Belki şimdi, belki başka bir zaman
Karanlık gönüllere ışık serpeceğim
Sevgilerle dolan bakışlarımdan…
Hayatı ben sevdireceğim gayri
Yaşama gücünü yitirmiş insanlara
Ana sütü gibi duru ve ılık mısralarım
Derman olacak umutsuz kalanlara
Sevgisiz ve inançsız yaşayanlara
Önce sevginin tadını öğretmeliyim
Boş ve karanlık kalmış gönüllere
İnançtan nurlu ağaçlar dikmeliyim
Hepsinin derdini paylaşmaya
hazırım
Ne kadar kederli varsa şu dünyada
Sarmak… sarmak ister onları kollarım
Sıcacıktan, kardeşçe, dostça
Cümle dertliler arasında da olsam
Hayatı sevdiririm onlara
Dostlarım yaşama sevincini bulacaksınız
artık
En tatlı seslerle mısralarımda…
Aşkla, inançla bağlanıp hayata
Kederlerden silkininiz
Sımsıcak sevgilerle uzatıyorum ellerimi
Geliniz…
Duyuyor, biliyor, inanıyorum ki
Yaşamak sevgilerle güzel
El ele tutuşup ilan edelim
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter”
SABRİ TANDOĞAN
O kadar sevgi doluydu ki: ''Bir
muhabbet çınarı'' diyebiliriz.
NASIL BİRARADA OTURMAYA
KARAR VERDİLER?
E.G: Nasıl bir arada oturmaya
karar verdiniz?
F.Ç: Eşi vefat ettikten sonra bir
müddet yalnız kaldı. Biz o dönem hafta
sonları Dr. Nermin Hanım ile birlikte
geliyorduk. Evini temizliyor, yemeğini
pişiriyor ve gidiyorduk. Sonradan
rahatsızlandı. Şekeri bayağı yükselmişti.
Yalnız yapamaz oldu. ''Gelip
size bakalım. Hizmetinizi yapalım.
Sizinle oturalım'' diye birçok teklif
aldığını biliyorum. Hiçbirini kabul etmedi.
E.G: Hangi yıldan beri birlikte
oturdunuz.
F.Ç: 2007.
E.G: 1995'ta tanıştınız. 2007'den
itibaren de aynı evde oturdunuz. Bu
arada görüşmeleriniz devam ediyordu
değil mi?
F.Ç: Evet. Her yaz adli tatilde
geldiklerinde ben onlarla vakit
geçirirdim. Sabah gider, akşam
gelirdim. Diğer dönemlerde de telefonla
görüşürdük. O dönemlerde kızım
evleniyordu. Evimde kız kardeşlerim ve
misafirlerim vardı. Sabah kalkardım.
''Bu ev sizin'' derdim. ''Pişirin. Yiyin.
İçin. Bana müsaade'' derdim ve Sabri
Babam ile Rana Anneme giderdim.
Hayatımın en ön planında daima onlar
oldu. Birlikteyken en çok kitap okurduk.
Yapılacak işleri varsa yapardım.
Birlikte çıkar Fenerbahçe Parkı'na
giderdik. Başka manevi evlatları da
olurdu. Hep birlikte sohbetler yapılırdı.
Başkalarıyla görüşmedikleri zaman ben
mutlaka onlarla olurdum.
E.G: Bir arada oturmaya karar
veriş nasıl oldu?
F.Ç: Birçok teklif alıp kabul
etmediğini gördüm ve benden teklif
beklediğini hissettim. ''Babacığım
müsaade buyurursanız, ben sizin
yanınızda kalayım'' dedim. ''Peki''
dedi. Bir daha da hiç ayrılmadık.
E.G: O esnada evliliğiniz devam
ediyor muydu?
F.Ç: Hayır. Bitmişti. Annemin yanına
gidecektim ya da kendime başka bir
hayat yolu çizecektim.
YARIN: “TANDOĞAN, BİR HAYAT
ÜNİVERSİTESİYDİ”
16 Eylül 2015 Çarşamba13
Efsane GÜZELDERELİ
efsaneguzeldere@hotmail.com
EFSANE
RÖPORTAJLAR
20 yıllık talebesi Fatmagül Çuhadar, gönül ve sohbet insanı Sabri Tandoğan’ın arkasından neler söyledi... ‘Sabri Tandoğan bir
muhabbet çınarıydı’
FATMAGÜL ÇUHADAR KİMDİR?
01.01.1962 Mardin doğumlu. 1978'de Mardin
Öğretmen Lisesi'ni bitirdi. 1985 - 1995 yılları arasında,
İstanbul'un Kartal, Yakacık ve Sultanbeyli ilçelerinde sınıf
öğretmenliği yaptı. Bu dönemde, Açık Öğretim İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünde 2 yıl
okudu. Geniş bir Edebiyat kültürüne sahip. Din, Tasavvuf
ve Güzel Sanatların her dalına ilgi duyuyor. Şiiri çok seviyor.
Denemeler yazıyor. 1995 yılında tanıdığı Hak dostu,
gönül insanı Sabri Tandoğan'ın 20 yıllık talebesi, 9 yıl,
geceli, gündüzlü yakın hizmetinde bulundu, asistanlığını
yaptı. İki kız çocuğu annesi olup, 3 tane torunu var.
|