Efendim,
Pırıl pırıl bir Cuma sabahına uyandık.. Hayırlı cumalar dilemek istiyorum öncelikle...
Inşallah güzel, bereketli, aydınlık bir gün olur.
Bu sabah bilgisayarın başına oturup günlerdir bakamadığım mesajlara baktım, onları cevapladım. Bir arkadaş ile yazışmalarımızda konu insanın Rabbine ulasabilmesıne , onu bulabilmesine gelmişti.. Bulunduğu ortamda hiç kendisini yönledirecek kimse yoksa, tamamen nefsani bir hayat süren bir kişi nasıl olur da kendi kendine Rabbine ulasabilir. Tam bu konu üzerinde düşünüyordum ki aklıma bundan 7-8 yıl önce TV de seyrettiğim bir genç geldi... Hikayeyı burada sizlerle de paylaşmak istedım... Beni o günlerde çok etkilemişti, uzun uzun tefekkür etmeme sebep olmuştu.
Yıl 1999 Agustos ayı, TV de röportaj yapılan genç 20li yaşlarda.. Avrupa’dan Türkiye’ye tatile gelmiş. Istanbul’a inmiş. Birkaç gün kalacaklarmış... Ancak nedense önce Antalya’ya gitmeye, dönüşte Istanbul’da zaman geçirmeye karar vermişler.
Onların Antalya’ya hareket ettikleri gecenin sabahında, o malum büyük Marmara depremi oluyor. Sabah Antalaya’ya indiklerinde anlamıyorlar tabi. Ancak günün ilerleyen saatlerindeki telaşe ve Tv deki yayınlardan anlıyorlar olan biteni ve nasıl bir felaketten kılpayı kurtulduklarını... Neyse iki üç gün kaldıktan sonra Istanbul’a gerı dönmeleri gerekiyor otobüsle.. Yol güzergahı tam da deprem bölgesinden geçiyor.. Şaşkın ve korku dolu gözlerle seyrederken etrafı birşeye takılıyor... Bir yıkıntının yanında toz, toprak, çamurun ortasında bir yaşlı dede yere bır gazete parcası koymuş, üzerinde egilip kalkıp bişeyler yapıyor. Dikkat ediyor. Sanki dünya bir yana, yıkıntılar bir yana, o dede bir yana .... Öylesine huzurlu ve huşu içinde bir duruş... Soruyor bu adam ne yapıyor diye..... Namaz kılıyor diyorlar... Namaz nedir diyor.. Namaz müslümanların ibadetidir diyorlar.. Rableri huzurunda duruşudur...Arada kimse yoktur.. Doğrudan Rabbinin huzurunda durur ibadet edersiniz.....
Ne oluyor biliyormusunuz... O genç ülkesine dönemiyor... Hiçbir yere gitmiyor... Deprem bölgesinde kalıyor... Enkaz kaldırmaya yardım ediyor... İnsanların elinden tutuyor... Onların kardeşi, çocukların abisi oluyor .... İman ediyor ve müslüman oluyor... Kendisinden dinledim TV programında diyordu ki ‘O dedeyi gördüğüm an her şey degişti... Işte dedim böyle olmalı iman dediğin dünya yıkılsa yıkılmamalı...
Böyle olmalı ıbadet dediğin, Rabbinin huzurunda olabilmelisin, her dilediğinde, tövbe kapısı açık olmalı, her an dua edebilmelisin arada kimse olmamalı, benım aradığım din işte bu dedim ve iman ettim’
Sonra , biraz zaman geçip de, enkaz bölgesi sakinleşince ümreye gidiyor hemen. Yerinde görmek istiyor herşeyi... Dönüşü Medine’den olacak ... Uçak saatinden önce son kez Mescid-ul Nebevi’yi ziyaret ediyor ve Sevgili Peygamberimiz SAV ‘in kabrinin önünde dua ediyor... Sonra havaalanına geliyor. Uçağa binecek, bakıyor ki saati durmuş. Halbuki saati öyle bir saatki, hani şu dagcıların, dalgıçların kullandığı cinsten... En derin sulara en yüksek basınçlara dayanıklı.. Bozulması, durması mümkün değil. Durduğu saat tam da Peygamber Efendimizin huzurunda dua ettiği an... Düşünebiliyor musunuz yüklendiği enerjiyi... Hala kolunda idi. Saati hiç çıkarmamıştı. O anı unutmamak için. Her anı onunla yaşamak için hep kolunda taşıyordu...Ve baktıkça kendini huzurda hissettiğini söylüyordu.... Allah son anına kadar iman ile yaşamayı ve herkese örnek olmaya devam etmeyi nasib etsin...
Işte Rabbim bakmasını bilene görmeyi böyle nasip ediyor.. O dede namaz kılarken kimbilir kaç kişi baktı... Ama o, sadece bakmıyordu... Gördü.........Ve Rabbim nasip etti , iman edenlerden oldu.... Allah hepimize gerçekleri görebilecek gözler nasip etsin ... Amin!
Saygı ve hürmet ile ellerinizden öpüyorum. Rabbime emanet olun bizleri de dualarınızdan eksik etmeyin. Bütün gönül dostlarına saygı ve sevgiler..
Ozden CICEK
Creative & Decorative Painting
Dubai
www.ozdencicek.com