Sayın Ayla Belen,
16.2.2007 tarihli mailinizi aldım. Efendim, kıymetli mailiniz beni bir üzüntüden kurtardı. O günden beri içim içimi yiyordu. Acaba Ayla Hanımefendiyi kıracak, incitecek, gücendirecek bir sözümüz, bir hareketimiz mi oldu diye tedirgindim. Olur ya, insan hali bir hatada bulunmuş olabiliriz. Veda etmeden gidişiniz bu nedenlerle beni çok üzmüştü. Ama mailiniz gelince (her ne kadar gösterdiğiniz gerekçe beni tatmin etmediyse de) yine de mutlu oldum.
Efendim, o soğuk, yağmurlu günde lütfedip geldiğiniz için size de, sayın eşinize de çok teşekkür ederim. İnsanların öyle acılı, ıstıraplı günleri oluyor ki sevdiği dostlarını yanında görmek istiyor. Onların verdiği manevi güzellikle güçlenmek istiyor. Bu beşeri bir duygu. Hepimizde var olan bir ruhsal gerçeklik.
Sağolun, varolun. Allah size de zor zamanlarınızda dostlarınızla beraber olmanın güzelliğini yaşatsın. O gün ikram faslında sizi ve sayın eşinizi de görmek isterdik. Orada Fatma Hanım’ın gösterdiği ince davranış çok ilginçti. Kendisi bir lokma birşey yiyemedi ama hep gelenlere ikramda bulundu. Onlara ince ve zarif üslubuyla servis yaptı. İşte İslami davranışın ne güzel bir örneği. Kendinden önce başkalarını düşünebilmek. Başkalarının karşısında kendini ikinci planda bırakmak. Ama sanırım bundan öylesine bir mutluluk duymuştur ki yiyip içeceği hiçbir şey onu bu kadar sevindiremez, mutlu edemez.
Ayla Hanım, insanoğlu hayatta “ben” dediği sürece bütün güzelliklerden,inceliklerden, mutluluklardan uzaklaşıyor. “Sen” dediği sürece ruhu ferahlıyor, güzelleşiyor. Demek ki önemli olan “ben”i arka plana alarak, “sen” diyebilmek. Özdemir Asaf ne güzel söylüyor:
“Sen bana sen desen de olur, demesen de olur
Ama ben sana sen diyeceğim, düşün dur”
Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri bir sohbette birden ayağa kalkar lavaboya gider, ağzını yıkamaya başlar. Çevredekiler telaşlanır, heyecanlanır. “Efendim, birşey mi oldu, size nasıl yardım edebiliriz?” Hazret, “Yok evladım” der, “konuşurken ağzımdan ben kelimesi çıktı da biliyorsunuz bir kap necis olunca onu kırk kere yıkarlar. Ben de aynı şeyi yapıyorum”. Ellibeş sene önce gittiğim bir sohbette bir manevi büyük anlatmıştı o anektodu. O günden beri düşünürüm, ürperirim. Belki tekamülün gizli anahtarı bu anektodda gizli. İnsanoğlu ben, ben diye tepindikçe gittikçe kendi özünden, kendi manasından, kendi gerçeklerinden uzaklaşıyor. Yazık ediyor kendisine.
Efendim, Çarşamba toplantılarının yeniden başlaması için gösterdiğiniz sıcak ve yakın ilgi beni çok duygulandırdı, ürperdim. Bir süredir birçok kimse aynı talepte bulunuyor. O toplantıların manevi ışığından uzak kaldık. İçimiz kuruyor. Gittikçe güzelliklerden uzaklaşıyoruz. Ne olur, tekrar başlayalım diyorlar. İnanın efendim, ben de aynı heyecanı duyuyorum ve Allah’a dua ediyorum. İçimde öyle bir his var ki sanki yakında başlayacak. Şimdilik merkezi bir yerde (herkesin kolaylıkla gelip gidebileceği) bir daire arıyoruz. İnşallah onu bulduğumuz zaman çok sade, çok mütevazı şekilde döşediğimiz zaman tekrar başlamaması için hiçbir sebep yok. Lütfen siz de asil ve temiz kalbinizle bunun için dua buyurun.
Efendim, hepimize, bütün insanlara ışık tutan kıymetli maillerinizi bekliyor, size ve çok değerli eşinize selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Yaşamak dostluklarla güzel Yazan Ayla Belen
Cvp: Yaşamak dostluklarla güzel Yazan Sabri Tandoğan