.
Merhaba Sevgili Gönül Dostlarım.
Bütün İslam Âleminin cuması mübarek olsun.
Rahmetli Sabri babamın yazılarını paylaşımdaki yazıları tekrar tekrar okudum. Düşüncelere daldım günlük yaşantımı sorguladım kendi kendme. Hocam kendinizi yetiştirin buyururdu. Kendimizi nasıl yetiştireceğiz sorusunu sordum kendime yine Hocamı hatırladım, okumak geldi ilk hatırıma. Son günlerine kadar elinden kitap düşmedi hocamın, kendi yaşadıklarından kendisinin yazdığı Gönül Sohbetleri kitaplarını da hep ellerinde gördük. Çok şükür ben biliyorum deyip çekilmedi. Bizlere ayna oldu, çünkü onlar Hocamın yaşadıklarından süzülen bir inciydi o sözler. Onlar yazdırıldı, onlar Hocamızın özünden akan incilerdi. İç dünyasında yaşadıklarıydı. Biz de içten okursak anlarız.
Bizim bir iç dünyamız var bir de insanlar, eşyalar, bütün varlıklar. İç dünyamızda bazı güzellikleri yakalamışsak yaşamışsak onları yaşıyorsak kendi gönül dünyamızda, dış dünyamızdaki olayları insanları hayatı ancak o zaman tanıyabiliriz. Bizim gören gözümüz değil gönlümüz ise oradaki aynayı temizlemeye çalışacağız kendi adıma söylüyorum çünkü kendim de öğreniyorum yazdıklarımdan. Bizim en çok dikkat edeceğimiz nokta burası olsa gerek yoksa ne kadar okusak yine de göremeyiz hayatı. Hayat çok gizli görmesini bilmez isek. Hocamla karşı karşıya, gönülden gönüle gönüle yaptığımız bir sohbetimizde “Babacığım, hayat çok cilveli” dedim. Hocam kısaca düşündü “EE öyle tabi yavrum” dedi. Aslında neden öyle sordum onu da bilmiyorum, belki de hocam konuşturdu. Bu söz neydi, bizim göremediğimiz neydi dünyamızdaki acaba. O dünyaya yaklaşmadan nasıl insanları olayları hayatı tanıyacaktık acaba. Yine dönüp dolaşıp kendimize geliyoruz çünkü hocam “Kapı kapı dolaşma, bütün muratlar sende yavrum “ derdi. O murat neydi sorusuna gelince bizim yine iç güdümüz iç alemimiz orada incelik nezaket sevgi saygı düşünme görme hissetme fark etme idrak etme… Yoksa nasıl dış olayları görüp yaşayabileceğiz?
Aslında günlük her an, her dakika bizim dış dünyamızda olaylarla insanlarla hayatla baş başayız. Mesela akşamleyin bir yakınımı telefonla aradım, hatırını sormak, bir sesini duymaktı niyetim. Ama cevap veremedi, hiç kötü düşünmedim belki müsait değil bir misafiri felan var dedim. Bir saat sonra o yakınım bana döndü kısa da olsa sohbet ettik. İşte burada o yakınımın inceliğini gördüm. Kapatınca telefonu ona dua ettim haberi yok. İşte o da kazandı, inşaallah biz de kazandık. Kısa da olsa birbirimizin inceliğini gördük. İşte biz küçücük nüanslarla hem dış dünyamızı hem yıkarız, hem de yaparız, bu bizim elimizde. Nasıl makinanın bir civatası düştü mü makina arza yapar, işte biz dikkatlı uyanık davranmaz ise bu güzel dünyamızda da ne aksaklıklar yaparız ve başkasından önce kendimize zarar veririz Allah muhafaza. Dikiş makinamı yağlamadım mı sesi değişirdi hemen anlardım yoksa dikmez ip sarardı, yollar karışırdı. O yüzden hemen yağlardım o da yetmezdi, onu yedirirdim yani boşa ipsiz çalıştırırdım doyasıya bir taraftan da yağlardım. Sonra sesi düzelirdi saz gibi olurdu. İşte bu hayatı anlarsak, insanları, bazı insanlar çıkar karşımıza kendisiyle kavgalı her an sana bulaşabilir işte o zaman Sabri Babamın ilmi siyase metdonu kullanacağız. Biz onu önceden insanı yağlamak sanırdık genç kızken çok uygulardım sevdiğim kişilere. Bir genç gelin bana yağcısın demişti aslında onu seviyordum yakınımın geliniydi, güldüm geçtim, ne cevap vereceğimi bilemedim. İşte ilmin özününü Hocam sundu, meğer bilmeden ilmi siyaseyi yaşıyormuşum. Hocam “İlmi siyasiye olmadan katiyyen olmaz yaşayın yavrum” derdi. On yıldır işyerimde uyguladım ama bilinçli bir şekilde hep başarılı oldum. Çevremde ailemde eşimle hep bir bahar havası yaşıyorum. Başka türlü bu hayat sahnesi kendini göstermez sürekli saklar, olayları insanları görebilmek için bunu yapmak zorundayız. Çünkü günümüzde herkes ağa olmaya çalışıyor. O zaman bizde mi ağa olalım. Hocam rahmetlinin sözydü hani “Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa.” İşte cevabı geldi, o zaman inekleri sağan olalım elimizden geldiğince, yoksa hep inekler sağılcak kalır. Köye gittiğimde ineğimizi sağmasını çok severdim gençliğim köyde geçtiği için. Yanlız ineğimizin sütü sabah ezanı akmaya başlardı. Babam rahmetli erkenden çağırırdı kızım boşa gidiyor israf olur sağalım da gelelim derdi, oturağı kordum altıma hiç çekinmeden sağardım. İneğimiz çok usluydu. İşte biz güzel insanlar her saat bu olayla baş başayız. Çok dikkatli yaşmamız lazım, her inceliğe ince ince düşünmemiz lazım. Annem bayramlarda ince elekten elerdi unu ekmek yapmak için, ona has elek denirdi ekmek daha beyaz olurdu, hiç kepek geçmezdi. Demek ki bizim de has olmamız lazım, kendimizi güzel yapmak için.
BİZ GÜZEL OLDUK MU GÜZEL OLMADIK ŞEY KALMAZ DERDİ HOCAM. İşte o zaman iç dünyamıza dönelim, ne arar isek orada.
Burada kısa bir hikayemi anlatayım bir hafta önceleriydi işten evime geliyordum üç tane kızıma selam verdim, çok kızgın halleri vardı, sordum yavrum durum nedir beraber çözelim. Fatma, Zehra, İpek, üçü de ilk okul beşe gidiyor. Fatma dedi ki “Bir arkadaşımız var çok havalı bizim arabamız sizinkinden güzel diye söylüyor bir daha onunla konuşmayacağız” dedi. Onlara güzel bir yaklaşımla baktım “Yavrum iş yerimde sizin anlattığınız gibi teyzeler çıkıyor kimisine başörtün ne güzel, kimisine gözlerin sevgi dolu diyorum çok mutlu oluyorlar. Kimisi annem oluyor, kimisi ablam oluyor bütün problemler çözülüyor yavrum” dedim. İpek’le Zehra gülmeye başladı, çok beğendiler. Siz de o arkadaşınıza “Saçlarını çok güzel bağlamışsın, tokan çok güzel diye yaklaşın” dedim. Fatma çok kızgındı daha çok havaya girer teyze diyordu. Size dua edecem dedim güzellikle ayrıldık. Günümüzün hastalığı maddileştikçe çocuklarımız da imtihanda Allah yardımcımız olsun.
Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır derdi eskiler. Ne kadar doğru bilmiyorum eğer biz içimizle gönlümüzle zenginsek ummadığımız an bir Hızır çıkar karşımıza. O zengin dediğimiz de şaşar kalır. İnşallah Allah yardımcımız olsun amin. Önce kendimizi tanımamızı nasip etsin. Kendimizi tanıdık mı problem kalmayacak. Hocam “Yavrum, herkes kendi cebinden harcar” derdi, kimsenin kimseden hesabı sorulmayacak derdi. O zaman süküt edelim, hocamın bana verdiği ödev olan “Süküt olsun sana tevhit” diyelim. AMİN.
HOCAMIN RUHANİYETİNE TEŞEKKÜR EDERİM. ALLAH’IM FİRDEVSİ ALAYA MİRASÇI KILSIN, PEYGAMBER EFENDİMİZE RAVZAYI MUDAHHARADA KOMŞU OLSUN AMİN EL FATİHA.