Kıymetli yavrum,
Her çocuk başlı başına bir âlem. Hem o güne kadar bir benzeri görülmeyen muhteşem bir âlem. Apayrı bir dünya. Önemli olan ölçülü, itidalli, dengeli bir sevgiyle, saygıyla, edep, incelik ve sabırla, tahammülle onu anlamaya çalışmaktır. Çocuk ruhu üzerinde yapılacak en ufak bir tahribat, onu haksız yere azarlamak, incitmek ve kırmak, bazen bir ömür boyu kapanmayacak bir yaranın açılmasına neden olabilir. Çocuk ruhu o kadar hassas, o kadar ince, o kadar kırılgandır ki, çocuğun yüzüne bakarken bile sevgi, saygı ve edep duygusu ile dolu olmamız gerekir. Tıpkı bir dağ kendisine nasıl seslenilirse öyle aksi seda verirse, çocuk ruhu da öyledir. Çocuklar kendilerini küçük gören, önemsemeyen, kendilerine tepeden bakan insanları anne babaları dahi olsa affetmezler. Onu, bir ömür boyu dinmeyen bir sızı gibi içlerinde hissederler. Hepimiz öyle değil miyiz? Çocukluk günlerimizi bir düşünelim. O günlerde bize yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler, kabalıklar hep bizi rahatsız etmez mi? Hâlâ zaman zaman içimizde bir yerleri tedirgin etmez mi?
Kâinatın Efendisi buyuruyor: “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar.” Sonradan aile, okul, toplum üçlüsü o melekten bir canavar çıkarmak için ne mümkünse yaparlar. Sevginin bile, yokluğu kadar aşırılığı da çocuk ruhundaki hassas dengeleri bozar. Bir bardak çaya dokuz şeker atarsanız o çay ilâçtan beter olur. Bütün mesele, her an dikkâtli, her an uyanık olarak dengeleri sarsmamaya çalışmakta. Hayatta kötü ve çirkin insan yoktur. Yalnız içindeki güzellikleri, incelikleri, faziletleri dışarıya yansıtma imkânı bulamamış insanlar vardır. Güzelliklerin ortaya çıkabilmesi için sevgi dolu, saygı dolu, anlayış dolu bir ortama ihtiyaç vardır. Doğuştan her insanda mevcut olan Nur-u Muhammedî böyle bir ortamda açığa çıkabilir. Yemin ederim ki, nefsaniyetin, kabalığın, kırıcılığın egemen olduğu ortamda hiçbir dinî güzellik çiçeklenemez, mânevileşemez. Dinin lâfını etmek, münakaşasını yapmak, kavgasını vermek başka şeydir; dinin güzelliklerini kalbinin derinliklerinde yaşamak başka şeydir.
Siz bir Yunus’u, bir Mevlânâ’yı, bir Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı, bir Hacı Bayram Hz'ni, bir Akşemsettin Hazretleri’ni, bir Ahmet Rıfai Hazretleri’ni, bir Paşa Dede’yi, bir Hayri Ögüt Hazretleri’ni, münakaşa yaparken, yumruklar sıkılı, dişler kenetlenmiş düşünebilir misiniz? Çocuk eğitimi de aynen öyledir. Bağıra çağıra, vura kıra, söve saya eğitim olmaz. Shakespeare diyor ki, “Aşktan bahsederken yumuşak bir sesle konuşunuz. En güzel aşk terennümleri fısıltıyla söylenenlerdir.” Çocuk eğitimi de öyle. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan (Efendi Hz)
Aziz Ruhu Şad olsun