.
Çok değerli okurum,
Çevrenizden lâyık olduğunuza inandığınız sevgiyi görmemenin, beklediğiniz saygıyı bulamamanın ıstırabı içindesiniz. Bu sizi üzüyor, tedirgin ediyor. Çok haklısınız, sizi çok iyi anlıyorum. Gelin bir adım daha atalım. Kendilerinden sevgi, saygı, şefkat, dostluk, yakınlık beklediğiniz insanların bir kesimini bir bilim adamının tarafsızlığı içinde, bir sosyolog, bir psikolog gibi inceleyelim. Pek az müstesna dışında göreceğimiz nedir? Hasta, mariz, sakat, gerçek adına gerçeğe, güzel adına güzele düşman bir çağın; sevgiden, saygıdan, incelik, zerâfet ve yücelikten yoksun, zavallı, derbeder, perişan çocukları. Çevrenizdeki insanlar kendi içlerinde duyup yaşayamadıkları sevgiyi size nasıl gösterecekler? Büyük Yunus “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” derken bu gerçeği ne güzel belirtiyor.
Düşünün ki, günümüz insanlarının birçoğu, bırakın meslektaşlarını, komşularını, kendi en yakın aile fertlerine bile sevgilerini gösteriyorlar mı? Bu durumda kimi, kime şikâyet edeceğiz? Üşüten bir insan öksürse, ülseri olan insan mide sancıları içinde kıvransa, onlara kızabilir misiniz? Cevabınız hayır değil mi? O halde sevgili okurum, çevrenizdeki ışıktan, sevgiden uzak kalmış insanlara biz sevgi götüreceğiz. Sevgiden, dostluktan ve tertemiz duygulardan derilmiş, en güzel gönül çiçeklerini biz götüreceğiz onlara. Gönül dünyamız Allah ve Muhammed aşkı ile öylesine dolacak ki, o aşkın sınırları içine, yerdeki en ufak çakıl taşından gökyüzünü kuşatan yıldızlara kadar bütün kâinat sığacak. Dağlarıyla, denizleriyle, gökyüzüyle, ağaçları, çiçekleriyle ve o güzelim insanlarıyla… Biz de, ebedî Yunus gibi “Yaradılanı hoşgör, Yaradan’dan ötürü” deyip, insanda buluşup, insanda birleşeceğiz. Sadece Allah rızası için, sadece güzeller güzeli Peygamber Efendimizin aşkı için. İnsanı, bütün izmlerin, bütün ideolojilerin üstündeki hazreti insanı, öyle kucaklayacağız ki; işte o zaman solmayan rengi, pörsümeyen yeniyi, ebedî baharı bulmuş olacağız. İç dünyamız bütün günlük basitliklerin ve küçüklüklerin, zavallı nefsanî çırpınışların üstüne yükselip, böyle büyük ve yüce bir aşkla dolduğu zaman “Eğer âşık isem, ölmezem ayruk” diyerek aşkın en güzel rengine boyanacak, hayatın sonsuz güzelliklerini yudum yudum içecek ve tebessümlerin en masumu içinde “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” deyip, bütün insanları, sevgi, saygı ve hoşgörü ile kucaklayacağız.
Değerli okuyucum, hiç ateşe buz dayanır mı? Elbette eriyecek. Önemli olan, o aşkı içimizde duyup, her gün besleyip, bir yanardağ gibi olabilmek… Mısrî Niyazi diyor ki:
"Ben sanırdım halk içinde hiç bana yar kalmamış
Ben beni terkeyledim, gördüm ki ağyar kalmamış”
O çizgiye geldiğimiz zaman, bütün uzaklar yakın olacak, imkânsızlıklar olurun sınırına girecek. Sakın psikolojideki telâfi mekanizmalarını sığınak olarak kullanmayın. Suçlu arayıp, suçu onun üzerine yıkmak bize ne kazandırır ki… Olgunlaşma yolunda olan bir insan için bundan daha zavallı ne olabilir? Hem insanlardan bu kadar ilgi beklemek için bir neden var mı?
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan (Efendi Hz)
Aziz Ruhu Şad olsun