Sayın Nalan Hanım,
17.2.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, mailinizde ileri sürdüğünüz fikirlere harfiyyen katılıyorum. Gerçekten bizlerin “ölüm terbiyesi” ne ihtiyacımız var. Önemli olan ölüm olayını sükunetle, tam bir teslimiyet içinde, efendice karşılamaktır. Ben şahsen açık konuşayım feryad-ü figan koparan insanlardan pek hoşlanmam. Neyin feryadı? Biz kim oluyoruz? Kendimizi ne sanıyoruz? Hangi birimiz sabaha çıkacağımızı garanti edebiliriz? Ölüm, hergün, her an yanıbaşımızda. Sonra size birşey söyliyeyim mi, ben ölüm olayına da inanmıyorum. Ölümü bir yokluk olarak görmek, hayatı ve insanı hiç mi hiç tanımamak demektir. Gözümüzü kapadığımız anda yeni bir hayat başlıyor. Yeni bir dünyanın kapıları açılıyor. Mevlana, öldüğü geceye “Şeb-i Aruz, Düğün Gecesi” diyor. Her an biz de yakınlarımız da Hakka göçebiliriz. Onun için maddi, manevi hiçbirşeyimizi ertelemeyelim. Bir kimseyle aramızda kırgınlık mı var, Haklı bile olsak önce biz özür dileyelim. Manevi aleme neden küskünlüğün ağır yüküyle gidelim? Bazıları diyor ki, “ya karşı taraf özür dilememizi yanlış yorumlarsa, bunu çevreye karşı hava basmak için bir koz olarak kullanırsa?” Ben de diyorum ki, bize ne. Biz sırtımızdaki yükü atalım. Onlar düşünsün. Nemrutların, firavunların sonu gelmedi ki. Onların torunları günümüzde de yaşıyor. Allah rızası için Haklı olduğu halde gidip özür dileyen bir insanın özrünü kabul etmeyenler sadece Nemrutların, firavunların torunları olduklarını, onların eserlerini (!) devam ettirenler olduklarını göstermiş olurlar. O kadar. İshak Peygamber, “Yol uzun yük ağırdır, bu yükle bu yola katlanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz” diyor.
İşte böyle kıymetli yavrum. Hayatımızı bir beyaz gül gibi yaşayalım. Orada zerre kadar bir negatiflik olmasın.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Pınarın gözesi gibi yaşamak Yazan Nalan
Cvp: Pınarın gözesi gibi yaşamak Yazan Sabri Tandoğan