.
Kıymetli yavrum,
1960 yılında tanımıştım. Sessiz, sakin, efendi, ince ruhlu bir insandı. Herkese karşı son derece saygılı ve edepli idi. Çevre tarafından seviliyor, takdir ediliyordu. Merhum Şerafettin Özbek’i Danıştay’da tanıyıp da takdir etmemek imkânsızdı. İyi niyeti, çalışkanlığı, beyefendiliği ile üyeler arasında seçkin bir yeri vardı. Emekliliği yaklaşmıştı. Bir gün ziyaretine gittim. Çaylarımızı içerken sohbeti koyulaştırdık. Efendim dedim, Allah nasip ederse, yakında emekli olacaksınız. Emeklilik günleri için bir plânı-nız, programınız var mı? Nasıl vakit geçireceksiniz, günlerinizi nasıl dolduracaksınız, hiç düşündünüz mü? Şerafettin Bey güldü. Evet Sabri Bey dedi. Düşündüm. Niyetim şöyle. Bir hastaneye gidecek, ilgililerle görüşecek, hastalara yardım müsaadesi alacağım. Her gün gidecek, elimden geldiği, dilimin döndüğü, gücümün yettiği kadar, Allah’ın izniyle hastalara yardım edeceğim, onlara sevgi, şefkat göstereceğim. Her türlü ihtiyaçlarının giderilmesinde yardımcı olacak, kol kanat gereceğim. Öyle duygulandım ki... Şerafettin Beyin odasından ayrıldığımda gözlerim buğulanmıştı. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Allah’ım, o ne güzel niyetti. Ne temiz, ne asil bir düşünceydi. Allah rızası için, hiçbir karşılık, hiçbir çıkar gözetmeden insanlara hizmet edebilmek, onlara yardımcı olabilmek, onlarla bir güzelliği yaşamak ve paylaşmak... Kâinatın Efendisi “Veren el alan elden daha hayırlıdır” buyurmuyorlar mıydı? Bir insanın gözlerinde sevincin, mutluluğun, huzurun ışığını uyandırabilmek, dünyanın en güzel işi değil miydi? Bir mutluluk paylaşılmadıkça neye yarardı. Rahmetli babam, yemeğe misafir gelmediği zaman hüzünlenirdi. Allah’ın lütfedip verdiği rızkı, dostlarla paylaşmak ne güzel, derdi. Sofra kalabalık olunca, gözlerinin içi güler, neşesi yerine gelirdi. Gelen misafir rızkının on mislini getirir, derdi.
Merhum Şerafettin Özbek, bu güzelim, bu insancıl düşüncelerini gerçekleştiremedi. Vefat etti. Ama o günkü sohbetimiz hep içimde bir meşale gibi yandı. Rahmetle, saygıyla anmama vesile oldu. İnşallah Hak katında aynen yapılmış gibi sevap almıştır... İçindeki en nezih, en temiz, en ince düşüncelerle, gül yaprağındaki bir yağmur damlası gibi Hak’ka göçtü. Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti, Resûlullah’ın şefâati üzerine olsun. Şüphe yok ki, Şerafettin Bey, hep bu güzel düşüncelerle yaşadı. Çocukluğunda ne düşünürse yaşlılığında ona ulaşırmış insan. Sevgiler üretmek, sevgi için çarpan bir kalbe sahip olmak ne güzeldir. Tüm olumsuzluklar hayatın amacının yanlış yorumlanmasından doğuyor. Hayatın bir sınav sahnesi oluşunun unutulması sonucu meydana geliyor, sorun, insanın evrendeki ahenge kalbini açamayışından doğuyor.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...