Muhterem hocam,
Çok teşekkür ediyorum. Hürmetlerimi sunuyorum. Günlüğüme yazacağım hakkımdaki görüşlerinizi. Buraya da hemen yazayım o zaman.
Bugün çok uzun zamandır gitmediğim Armada Uludağ'a gittik. Bir talebeniz olarak beni tanıdılar ve sizi sordular. Ne kadar süredir oraya gitmediğinizi de biliyorlar. Yokluğunuzun farkındalar. Sevgi, saygı, sevgi... ve siz. Duygulandım.
Sonra Remzi Kitapevine indik. Önce içeriye etrafı koklayarak girdim. Tavanlara kadar kitap. Çok güzel bir ışık düzeni var orada. Hayata dair çok güzel sunumlar var. Ancak her geçen gün değişen bendeniz bu kitapçıdan birçok beni cezbeden yönlerine rağmen uzaklaşmaya başladığımı farkettim. Çünkü ruhum yanlız kaldı orada. Çıkardıkları bülteni aldım. Sayfalarını tek tek okudum ve en son sayfada bir kitap tanıtımı. Yazının tamamını okudum. Çok üzüldüm. Eğer en son maildeki (Nur hanım'a) cevabınızı okumamış olsaydım buraya daha açık yazardım ama sizi üzmek istemem. Çünkü biliyorum ki çok sinirleneceksiniz.
Çarşamba sohbetlerinde böyle yapardık. Yaşadığımız olayları anlatıp sizden görüş alırdık. "Yediğin içtiğin senin olsun neler gördün onu anlat " derdiniz bizlere. Duygular ve düşünceler boyutuna çekersek bu anlattıklarımı. Birgün daha gitti hayatımdan derken hangi duygularının düşüncelerinin olduğunu farketmek. Nelere duygulandığının nelere üzüldüğünün farkına varmak? Kendini tanımak. Ben bugün kendimi bir kere daha tanıdım değil mi efendim? Siz günlük tutun derken aslında bu hallerimizi yazmamızı kastediyorsunuz öyle değil mi? Ben kimim sorusunun cevabını yazmamızı. Düşüncelerim ne oldu gün boyunca ! onu yazmamımızı. Yanılıyor muyum?
En son okuduğum kitaptan
HAYAT NEDİR PEKİ?
Hayat Seni kaç kişinin aradığı, Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, DEĞİLDİR
Hayat ayakkabıların, saçın derinin rengi notlar, para, giysiler nerede yaşadığın hangi okula gittiğin DEĞİLDİR
HAYAT Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir Kendin için neler hissettiğindir güven, mutluluk, şefkattir İnsanlara iyilik yapmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
HAYAT BUDUR.
Charles Eguone
Hürmet ve dua ile.
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “Bir Talebe”,
1.7.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, Armada Uludağ’dan bahsediyorsun. Oradaki personelin beni özlediğini, sorduklarını yazıyorsun. Aklıma Gülten Akın’ın mısraları geldi
“Yol var Manisa’ya, İzmir’e
Ben buralarda bunaldım kaldım
İzmir değil öğretmen, İzmir değil
Senin dostluğundu aradığım”
Önemli olan bir şey var, sevmek ve sevilmek. Onun için Yunus Emre
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz”
diyor. Benim neden arada Armada Uludağ’a gittiğimi bu satırlardan meraklıları anlayabilirler. Önemli olan o kutsal sevgi duygusunun paylaşımı. Ben dünyaya yalnız sevgi için gönderildim. Benim işim sevmek ve sevilmek. Gerisi hikaye. Beni yakinen tanıyanlar bilirler ki Armada’da o Türkiye’nin en güzel iskenderini yedikten sonra aşağıya Remzi Kitabevine inerim. Ama sadece Remzi Kitabevine. Orada benim aradığım güzellikler yoktur. Orada ben hiç hayal kırıklığına uğramadım. Çünkü onların hayat görüşünü bilirim. Zavallılar kendilerini çok dar bir görüşe hapsetmişler. Orada manevi aşk yoktur. Orada benim delicesine aşık olduğum Resullullah Efendimize ait bir şey bulamazsınız. Orada Yunus’lar, Mevlana’lar, Hacı Bayram’lar, Hacı Şaban-ı Veli’ler, Hacı Bektaş-ı Veli’ler, Mısri Niyaziler, Şeyh Galip’ler yoktur. Bir iki ticari amaçla konulmuş yok demesinler diye yerini almış bir iki eserin dışında bizim ruhumuzu okşayacak, bize aşk ve heyecan verecek hiçbir şey yoktur. Orada yalnız Soroki’nin “Bir bunalım çağının felsefesi” görüşüne uygun dar, kısır, cılız, aşktan uzak, ürperişten uzak, huşudan uzak, çağdaş kitaplar vardır. Peki ben orya niye gidiyorum? Çarşamba Sohbetlerinden hatırlarsınız. Benim ısarla işlediğim temalardan biri de “tevhid” görüşüdür. Pilin bir ucu anod, bir ucu katod olmazsa radyonuz çalışmaz. Hayat, pil örneğinde olduğu gibi daima artıyla eksinin, pozitifle negatifin bir araya gelmesiyle varlığını hissettiriyor. Lise yıllarımdan beri ne okuduysam daima onun zıddını da okudum. Çünkü ben tevhide ulaşmak istiyordum. Şükürler olsun, ulaştım da. Bu görüş beni huzurun, mutluluğun, güzelliğin zirvesine götürdü. Bilmem ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Manavda inci bulunmaz. Bakkaldan mercan alamazsınız. Olay bu. Onun için güzel gönlünüzün kırılıp, incinmesine hiç dayanamam. Hayatı daima tevhid penceresinden görmek gerekiyor. Pilin iki ucu da artı olursa Fener yolumuzu gösteremiyor. Daima bir ucu artı, bir ucu eksi olacak. Bu böyle efendim. Olaylara mümkünse tevhid açısından bakalım. Biz de mutlu olalım, bizim de dünyamız cennetin güzellikleriyle dolsun. Cennet, kimsenin inhisarında değil. Yedi milayar insan kardeşimizin hepsine açık. Unutmayalım ki bu dünyada cennete ulaşamayanların, hayatını cennete çeviremeyenlerin öbür dünyada ulaşmları mümkün değil. Bizi huzurun, neş’enin en cıvıltılı doruklarına ulaştıracak olan tevhid düşüncesidir. Bunu Süleyman Çelebi Mevlidinde oya gibi ne güzel işler.
Eski Yunan Felsefe okulunun kapısında “Kendini Tanı” yazıyordu. Asırlarca bu tema işlendi. Fakat bir türlü insanlar kendilerini tanıyamadılar. Necip Fazıl ne güzel söylüyordu
“Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?”
Bu soru cevabını yalnız İslam'da, Resulullah Efendimiz’de ve tevhid düşüncesinde buldu.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Üzerine Olsun.