Otuz yıl olmuş, dünyaya doğalı. Bir sürü, kuru gürültü ile geçmiş hayatımız. Kusurlar, kabahatlar, hatalarla, otuz yıl. Ama içimde hep bir hasret, bir özlem ve onun getirdiği, burukluk, garip bir üzüntü. Şimdi bu mektubu da bir çocuk gibi salya sümük ağlayarak yazıyorum. Çünkü çok özledim efendim çok, çok özledim. Her an yanımda olsanız da, eliniz hep üstümde olsa da, çok özledim. Belki size layık olamadım, belki başından beri tutamadım sözümü, belki hala, hep nankörüm. Ama çok, efendim, sizi çok, çok, özlüyorum... Bir garip fakirim, hep hata edip de hatası örtülen, söz verip sözünü tutamayan ve o sözü bile unutulan. Ve onu hiç yanlız bırakmayan, elini üzerinden hiç çekmeyen, kimi zaman ilyas dede, kimi zaman bir ipek, kimi zaman kayahan, kimi zaman bir yeşil, kimi zaman derman ve kimi... tandoğan. Bazan bir dede, bazı baba, bazan gülen bir yüz, gören bir göz, hep tatlı bir söz, bazan da omuzunda bir el. Bazanda sanki sende konuşan bir ses, bir nefes. Gözünün önündeki ışığı göremiyecek kadar gözden yoksun kör bir fakirim ben. Efendisin dizinin dibinde ölümü gözlüyecek kadar kıymet bilen kıtmirden, aciz bir fakirim. Perişan bir fakir; hatalarından, nankörlüğünden, tutamadığı sözlerinden, göremiyen gözlerinden, kararmış gönlünden ve kıymet bilemeyişinden pişman, perişan bir fakir. Hiç utanmadan, sanki hiçbir şey yokmuş gibi, hasretim, çok, çok özledim. Sanki kor olup yanmak derdim. Manadan geçtim, hakikatten de. Zaten ne bunlar benim karım, nede ben onlara layığım. Layık değilim sevginize, Ama muhtacım, sevmenize, gülen yüzünüze, gören gözünüze, Muhtacım şefaate, layık olmasam da. Muhtaçlığım tamamen menfeatimden. Menfeatim narından yanmaktaki korkum değil, Narın ancak aşkından varacağım haldir. O da ne benim harcım, ne haddimdir. Menfeatim mahcubiyetimdir. Ben kendime zulmettim, nefsimi hor kullandım, kabahati de, yazık, hep şeytanda buldum. Yazık, banaydı aslında. Şeytan bile yıllardır benim için uğraşırken, ben, bırak şeytanı, kendim için bile hiçbir şey yapamadım, Yazık bana. Yazık ki, perişanım, pişmanım çünkü çok mahcubum. Keşke ...demeli miyim bilmiyorum ama çok özlüyorum dedim ya efendim bir çocuk gibi salya sümük, ağlıyorum. Keşke, diyorum, çünkü pişmanım, Ama keşkeler geçti, günahlar edildi kayda geçti. Boynuzsu koçun hakkı verilecek ve o nara girilecek, Keşke, diyorum. Keşke hani dedim ya efendim; çocuk gibi, Keşke sizde bu fakiri bir çocuk, çocuğunuz gibi görseniz de, Kusurunu örttüğünüz, ayıbından utandırmadığınız, hatalarını yok saydığınız, sözünü bile unuttuğunuz gibi, Keşke, layığıyla sevemeyişimi de çocukluğuma verip, bu fakiri, sevginizden mahrum etmeseniz. Keşke o korkulan nardan hiç çıkarmayacaksanız bile, sevdikleriniz arasından da hiç çıkarmasanız keşke. Keşke, o bahçelerden mahrum edecekseniz bile , sevginizden de mahrum etmeseniz, keşke! Keşke, keşke “bu günahkar, aciz, gafil, zelil, miskin, garip de bizim fakirimiz” deseniz, keşke.
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “….fakiri”
10.3.2013 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, hiç merak etme, sen benim sevgili talebelerim arasındasın. Sana her gün dua ediyorum. Yakında bütün sıkıntılarından kurtulacaksın. Renk dolu, ışık dolu, güzellik dolu günler seni bekliyor.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Herkesi Hoş Gören Merhamet Abidesi Aziz Büyüğümüzün ve Hakka göçen yakınlarının üstlerine Olsun.