.
Çağımız insanını, hayatın bolluğu, her an değişen olaylar, insanlar, görüntüler, malzemenin sonsuz çeşitliliği, bir nokta üzerinde durup derinleşememek, algıladıklarını özümleyememek, hep bir sinema seyircisi gibi yüzeyde kalmak, iflâs ettiriyor. Durup düşünmeden, hazmetmeden, bir yere varılamaz ki... Sevdiği yazarı tekrar tekrar okumadan, onu hayatının odak noktası yapmadan, onun içinde tekrar doğmadan ve ondan öğrendiklerini bir ömür boyu yaşamadan, onun gözüyle hayata, insanlara, doğaya, olaylara bakmadan, bir sinema seyircisi gibi olmak insana ne kazandırabilir? Hiç. Sadece okuduğunu sanacak, sadece o yazarı tanıdığını sanacak. Galiba insanın en kolay kandırdığı yine kendisi oluyor. Onun için Fikret, “İnan Haluk, ezelî bir şifadır aldanmak.” diyor. Yirmi yazarı üstünkörü okuyup geçmektense, bir yazarı alıp, onu tekrar tekrar okumak sanırım daha yararlı olur. Özümlenmedikten sonra, algılar kolayca kaybolup gider.
Bir tablodaki bütün güzelliği, inceliği, ayrıntıları bir kere görmekle kimse fark edemez. Tekrar tekrar, değişik zamanlarda, değişik ruh halleri içinde bakmak gerekir. Üzerinde durulmayan, içimize sindirilmeyen, okunduktan, dinlendikten, görüldükten sonra bizim olmayan, damarlarımızda dolaşmayan bize ait değildir. Bir defada, ne kadar dikkâtli olursanız olun, her şeyi göremez, fark edemez, özümseyemezsiniz. Meşhur Louvre Müzesi’ni yarım saatte gezdiğini söyleyen bir Amerikalı turistin acaba kazancı nedir? Louvre’u gezdim diye kendini kandırmış olmuyor mu?
Sanat sanıldığından çok daha ciddi bir iştir. Bir mısra bütün bir kâinattır. İnsan tecrübesi sanatkârda şeklini bulur. Sanatın başladığı yerde her şey susar. Edep, huşu ve saygı ile başlar, eğilir.