.
Kıymetli yavrum,
Bizler yeryüzüne tekâmül etmeye geldik. Tekâmül etmek, günden güne gelişmek, her gün biraz daha iyiye, güzele, doğruya, mükemmele gidebilmek için çırpınarak, kendi öz benliğimizi, kendi aslımızı bulabilmek demektir… Yaşamı bir özsu gibi damarlarımızda duyarak, yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, dağları, denizleri, bütün cemâdatı yerdeki en ufak bir kum tanesinden gökyüzündeki yıldızlara kadar sevip kucaklayabilmektir… Şair Özdemir Asaf, bir kitabının ismini “Dünya Kaçtı Gözüme” koymuştu. Bazen insan ruhu öyle büyür, öyle yücelir ki, bütün kâinat onun yanında bir zerre gibi kalır. Ah ne olur, şu sevgi denen insanı ötelerin ötesine, yücelerin yücesine götüren o harikulâde olayı birtakım dar, bağnaz ve bencil sınırların ötesine götürebilsek. Onu gereği gibi değerlendirebilsek. Bizleri sımsıkı saran, nefes aldırmayan, rahat, huzur yüzü göstermeyen, içimizi yiyip bitiren o zavallı bencillik zincirlerini parçalayabilsek… Sevgi okyanusunda alabildiğine kulaç atabilsek… Ta… benlik senlik kalmayıncaya kadar… Sevsek… Sevsek… Deliler gibi… Çılgınlar gibi alabildiğine sevsek. Dur durak bilmeden, sınır tanımadan, bütün kâinatı kucaklayabilsek. Ne vakte kadar? Son nefesimize kadar. Ve o anda, dünyaya bakıp, selâm sana ey hayat desek. Ben seni bütün varlığımla sevdim. Dağlarını, denizlerini sevdim. Yağan karını sevdim. Esen rüzgârını sevdim. Bana verdiğin bütün nimetlerini sevdim. Sana çok teşekkür ederim. Ben şimdi öbür dünyaya başka bir güzelliğe göçüyorum. Sana sevgi, sana saygı, sana selâm ey hayat. Ve sonra dönsek Rabbimize. “O bizden razı, biz ondan razı olarak…” Tıpkı, deli dolu, köpüre köpüre akan bir nehrin bir okyanusa kavuşup huzur ve sükûna ermesi gibi.”
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhuna Fatihalarla...