.
Çok kıymetli büyüğüm,
Bu hafta içinde ziyaretine gitmeyi çok arzu etiğim Ayten annenin huzurunda olmak nasip oldu. Aynı şekilde ziyareti çok arzulayan arkadaşım, telefonla randevu almış, bana da birlikte gitmeyi teklif etti, sağolsun. Çekinerek gittiğimiz kapıyı, güleryüzle genç bir hanım açtı.
Ayten anne salonda oturuyorlardı. Bizi görünce genç kız çevikliğiyle yerinden kalktılar ve sevgiyle karşıladılar. Ellerinden öpmek istedik; ''Hak geçer yavrum. ''diyerek öptürmediler. Sonra, 'Beni nereden tanıyorsunuz?''diye sorunca, Siz değerli büyüğüm Sabri Tandoğan beyefendiden, diye belirttim. ''Ah Sabri ah!.. ''' diye gülümsediler. Salonda uzun ve büyük bir sehpa vardı, masa olarak kullanılan. Biraz sonra kapı çalındı, elinde taze çıkmış mis gibi ekmeğiyle bir hanımefendi daha geldiler. Çay demlendi, masa sıcacık simit, taptaze ekmek, peynir, balla nasıl bereketlendi. Yakında öyle lezzetli simit, taze mis gibi ekmek yemediğimi hatırladım. Ayten anne hissettiler ve bize şu meseli anlattılar. İkinci Beyazıt'ın zamanında, Yahya baba adında bir zat varmış ve pilav ustasıymış. Pirinçleri tek tek Besmeleyle ayıklar, tencereye yağı besmeleyle koyar, pirinçleri Besmeleyle ilave edermiş. Onun pilavı herkese yetermiş. Artan pilavı, Tuna nehrindeki balıklara atarmış. Kilerci bakıyor ki pilav artıyor, padişaha durumu arzetmiş. Bundan sonra pişecek pilav için, gülünç denecek kadar az pirinç vermiş, Yahya babaya. Yahya baba, gene aynı sırayla, Besmeleyle pilavı pişirmiş, gene pilav artmış. Padişah ve kilerci bu duruma şaşırmışlar. Yahya babayı takip etmişler, Tuna nehrine kadar. Balıklar kafalarını sudan çıkarmışlar, pilav yemek için. Bu sır ortaya çıkınca, Yahya babanın ehil bir zat olduğu padişah ve kilerci tarafından anlaşılınca, Yahya baba orada ruhunu teslim etmiş. Bu meselde Ayten anne bizlere, hem Besmelenin ne kadar önemli olduğunu, hem de bizlerin etrafımızda bilemeyeceğimiz gizli Hak dostları olduğunu anlatmış oldular. Bu arada sohbet derinleşti. Ben, kendimi bazen çok yalnız hissettiğimi belirttim. Olur mu yavrum, dedi Ayten anne ve ilaveten,
''Kimsesiz kimse olmaz, Kimsesizlerin vardır bir kimsesi, Yetiş imdadımıza kimsesizler kimsesi. '' diye çağır hemen Rabb'ini, yalnız hissetmezsin kendini, dediler. !!
“Dünyayı al, tez boşa, Ünsiyete dal temiz yaşa”
''Dünyayı arayıp ahireti bulanı hiç görmedik, Ahireti arayıp dünyayı bulanı çok gördük."
''Hakikat bize çok yakın, biz hakikatten uzaklaşmak için ne mümkünse yapıyoruz. "
“Sevgiyi bardak bardak içtim. Baktım ne tükendi, ne tükendi.”
''İçin mi sıkıldı, ''Ya Allah, ya Muhammed, ver tez selamet''de.
“Daima, ''Elhamdülilahi alâ külli hal, Estağfirullahi ala külli zem'' demeyi dilinden düşürme.”
Emekli olunca Kuran kursuna gitmek istediğimi, ama bunun hastalığım nedeniyle gerçekleşmediğini söyledim. ''Yavrum, Kuran Arapca değil, Rab'ca, mealini oku''dediler. ''Bil, an, bul, ol.'' amacın olsun.
Ayten anne yanındaki sehpadan, Diyanet yayınlarının İslam Ansiklopedisinden, işaretlemiş olduğu paragrafı bana verip okutturdular. Gelibolu'lu Gururi'nin;
''Sidre ve tuba değil, arş-ı mualladan geçer/Hakk'a kim pervez ederse, şehper-i tevhid"
ile beyti.
Allah'ın birliğine hakkıyla inanıp, O'nu zikretmek suretiyle tevhid kanatlarını takan kişiler, sadece sidre ve tuba ağaçlarının bulunduğu yerden değil, arş-ı mualladan bile ötelere yükselir. ''
anlamıyla tevhidin değerini vurguladılar. Bu satırları oluyunca, ana-baba evinden getirdiğim, nakliye ambalajından çıkarıp, okumak içim başlamaya güç bulamadığım, aynı ansiklopedilerim geldi. Hemen onları layık olduğu yere çıkarıp, okumaya başlamalıyım, diye düşündüm.
Efendim, Ayten anne ile geçirdiğimiz saatlar o kadar güzeldi ki, kaç güne bedeldi. İnşallah, biz de Ayten annenin gönlünde yer almışızdır inşallah. Bizleri, önce Siz değerli büyüğümle, sonra Siz'in vasıtanızla gönül dostlarıyla buluşturan, Rabb'ime şükürler olsun. Siz de bizi cahilliklerimizle, hatalarımızla bağrınıza bastınız. Şükran borçluyuz. Bu arada sağlığım için, önce Siz'in, sonra İlknur kardeşim ve diğer gönül dostlarının yapmış olduğunuz dualar kabul olundu. Çok şükür iyiyim. Biliyorsunuz, 12 yıl önce ameliyatla yanlışlıkla alınan dalağımdan sonra bir kan hastalığı başladı. Yani beni de hekim olarak Tıp tepti. 6 yıldır kan hastalığıyla ilgili, bizim oral dediğimiz, hap olarak hergün kemoterapil ilaç alıyordum ve aynı tempoyla mesleğimi sürdürebiliyordum. Geçen sene de, buna ilaveten Tiroit kanseri ameliyatı geçirdim. Hepsi alındı, temizlendi. Haziran ayına kadar mesleğime devam ettim. Ama, yazın bazı komplikasyonlar olup tedaviler, beni yordu. Hastalığımı bu kadar uzun yazmazdım, geçtiğimiz günlerde Tiroidinin antikor ürettiğini yazan bir arkadaşımıza destek amacıyla yazdım. Her hastalıkla ilgili yeni gelişmeler var ve bizi seven, bize dua eden sevenlerimiz var. Bir de bu çekilen sıkıntıların, bizler için imtihan olduğunu bilebilir ve şükredersek, herşey çok güzel olacak.
Efendim, dualarınızı istirham ederek, hürmetle ellerinizden öpüyorum.
Saygılarımla.
Ayla Belen.