Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Güzellik insanın yaptığı işte değil, onu nasıl yaptığındadır
Gönderen : Göktürk
Tarih : 3/21/2016 3:12:27 PM


.


Çok Muhterem Büyüğüm,


 


Sitenizdeki yazıları devamlı takip ediyorum. Dile getirilen sorunların kaynağının çoğu aynı yönde, ruhsuzluk. İnsanlar yaptıklarına bir anlam, bir mana veremiyorlar. Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta, Galatasaray'da, çalışanda, çalışmayanda, zenginde, yoksulda, trafikteki insanlarda kısacası genelde bir maneviyat eksikliği var. Hani amatör ruh diyorlar ya, o kaybolmuş. İnsanlar profesyonel yaşamaya başlamış. Yaptığımız işi bizi kendimize, dolayısıyla Allah'a yaklaştırması için değil, para kazanmak, çok daha rahat bir yaşam sürmek, aslında hep almak için yapıyoruz. Bir yere kadar haklıyız. Tabi ki iyi bir ömür sürmek istiyoruz. Ancak esas amacın ne olduğunu unutmamalıyız.


 


Sizin de belirttiğiniz gibi günümüz insanı büyük bir çıkmazda. Sözgelimi eskiden genç takımlardan futbolcular yetişirdi, takımının manasını taşırlardı. Şimdi yöneticisiyle, futbolcusuyla, medyasıyla, taraftarıyla rezil bir futbol endüstrisi var. Eskiden amatör ruhla, yalnızca taraftar olarak insanlar maçlara giderlerdi. Şimdi ise insanlar maçlara gitmeye korkuyorlar.


 


Yöneticiler insan haysiyetiyle, onurlu yaşamakla, insanların karnının doymasını eş tutar hale gelmişler. "Tabi ki satacağız, tabi ki borçlanacağız" diyorlar. "Çocuklarımız aç mı kalsın?" edebiyatı yapıyorlar. Bunu şuna benzetiyorum. Biliyorsunuz şu sıralar sezaryenle doğum Türkiye'de çok revaçta. Adı bile itici geliyor bana. Sanki bir moda gibi. Doktor sizi en baştan itibaren sezaryen doğuma psikolojik olarak hazırlıyor. Doğum, "kendisine göre" geciktikçe, ortada belirli bir tehlike yokken, bu gecikmenin çocuğun anne karnındayken kordon düğümlenmesine, zehirlenmesine yol açabileceğini söylüyor. Doğal olarak ebeveynler de bu riski almak istemiyorlar. Çünkü çocuğa bir şey olursa büyük vebal altında kalacaklarını düşünüyorlar. Doktorlar da hem zamanı belirsiz, kendilerini uykusuz bırakacak bir doğumdan kurtulmuş oluyorlar, hem de sezaryen için normal doğumun 5-10 katı para alıyorlar.


 


 Yurtdışında ise durum tam tersine işliyor. Anneler kesinlikle normal doğuma yönlendiriliyorlar. Çok zaruri olmadıkça sezaryen gibi bir müdahale yapılmıyor. Her şey kontrollü, ancak doğal süreçlerde oluyor.


 


 Amerikalıların bir lafı vardır, "No pain, no gain". Yani acısız kazanç olmaz. Eğer zihniyetimizi değiştirmezsek böyle gelip, böyle gidecek. Biz de adaletin yok mu dünya diye arabesk edebiyatı yapmaya devam edeceğiz, adaletin manasının insanların hakettiklerini yaşamaları olduğunu bilmeden. Tıpkı Hz Ömer'in kıssası gibi;


 


Beytül maldan -hazineden- insanlara bir şeyler dağıtılacaktır.


 


Sorar oradakilere Hz. Ömer:


 


-Size Allah adaletiyle mi dağıtayım, yoksa Ömer adaletiyle mi?


 


Hz. Ömer, adaletiyle meşhur!.. Ama gene de Ömer adaleti, Allah adaleti yanında ne ifade eder ki?...


 


-Allah adaleti üzere dağıt bize ya Ömer!.. demişler..


 


Hazreti Ömer de başlamış kimine çok, kimine az olmak üzere eline geçtiği gibi dağıtmaya!...


 


Hemen itiraz gelmiş tümünden:


 


-Ya Ömer bu ne biçim dağıtmaktır?...


 


Kimimize az, kimimize çok. Biz eşitlikte hata olmasın diye ‘Allah adaleti’ istedik... Sense hepten eşitliği kaldırdın ortadan?..


 


Hz. Ömer gülmüş:


 


-Eğer siz Ömer adaleti isteseydiniz, ben bunu hepinize eşit taksim edecektim... Çünkü ben içinizi bilemem, neyi ne kadar hakketmiş olduğunuzu bilemem!..


 


En derin sevgi ve saygılarımla


 






Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


 


Sayın Göktürk Bey,
Kıymetli yavrum, baştan sona hikmet dolu, ibret dolu, tefekkür dolu mailin beni çok mutlu etti. Allah razı olsun. O kadar önemli konulara değinmişsin ki eskiden sezaryen ancak zaruri durumlarda, hayati meselelerde uygulanırdı. Ne yazık ki günümüzde o bile ticaret konusu oldu. Tıbbi yönden hiç de gerekmediği halde sırf moda olduğu için, bir taraf için işin ucunda para olduğundan o kadar yaygınlaştı ki. Bir taraftan üzülüyor, bir taraftan utanç duyuyoruz. Ne güzel değinmişsin, bizim gençlik yıllarımızda futbol zevk için, keyif için, renk aşkına oynanırdı. Bugün bir nevi futbol endüstrisi kuruldu. Anadolu klüpleri bile bu modaya uydu. Artık, genç takımlardan kıymetli sporcular yetiştirmek yerine birtakım kof şöhretler hacıağa zihniyetiyle alınıyor. Onlar da takımın başına bela oluyorlar. Kaprisleriyle, şımarıklıklarıyla oynadıkları takıma büyük zarar veriyorlar. Futbol da anlamını, güzelliğini kaybediyor. Bu her konuda böyle, ne yazık ki.
Değerli yavrum, bizler tuttuğumuz her işte hayatımıza bir anlam katmaya çalışalım. Her işe gerek kendi hayatımız gerek dünyanın hayatı o işi güzel yapmamıza bağlı imiş gibi aşkla, inançla, şevkle, inançla yapalım. Japon dilinde küçük, basit, önemsiz, sıradan lalettayin, alelade kelimeleri yok. Her şey çok önemli. Hiçbir şey sıradan değil. Önümüzdeki iş her neyse onu o kadar güzel yapalım ki bu çalışmayla işimiz de, biz de güzelleşelim.
Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Aziz Ruhuna Fatihalarla


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]