Gönül dolusu selamlar Efendim,
Bir yazınızda Necip Fazıl’ın kadın erkek ilişkileri hakkında bir sözünü aktarmıştınız. Kadınla erkek arasında öyle hassas bir cazibe muhiti var ki en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır, artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez demiştiniz.Bu çok doğru bir söz ancak sadece kadın erkek ilişkisi ile sınırlı olmadığını düşünüyorum. İnsanlar arasında öyle bir hassas nokta var ki, o noktada ilişkinin boyutu tamamen değişiyor. Dışarıdan çok basit ve önemsiz gibi gözükecek nedenlerle nice dostlukların bittiğini gördüm. Dünyadaki en kırılgan şey insan ruhudur.Bir ilgisiz bakış, bir selam vermeme,ufak bir teşekkürü ve ilgiyi esirgeme bile insanı strese sokabilir. Bir gün televizyonda çok ünlü bir bir komedyenle röportaj yapıyorlardı.Kendisi herhangi bir arkadaşının selam vermemesinden çok etkilediğini, saatlerce bunun nedenlerini düşündüğünü söylemişti. O komedyenin hareketlerine ve sözlerine baktığınız zaman asla böyle bir şeyi düşündüğünü tahmin edemezdiniz.
Düşmanlıkların, nefretlerin de bir hassas noktası bulunmakta. O hassas noktada bir anda her şey değişiyor ve ilgisizlikler ve nefretler sevgiye dönüşebiliyor.
Size Alman düşünürü Mendelsson’un evlilik hikayesini anlatmak isterim.
Filozof Mendelsson, kısa boylu, kambur, oldukça çirkin bir adamdı. Bir gün Hamburg’da iş adamı arkadaşını ziyarete gider. Arkadaşının da oldukça güzel, adeta melek gibi bir kızı vardı. Mendelsson kızı görünce yıldırım aşkına tutulur. Ama arkadaşının kızı Fromet, Mendelssohn’dan hiç hoşlanmaz, yüzüne bile bakmaz, görüntüsünden tiksinerek babasından müsaade ister ve odasına çekilir. Mendelsson günlerce Fromet'i unutumaz,bir kaç defa daha onu görmek ister ancak her seferinde kız bir bahane ile yanından ayrılır. Bir gün arkadaşı görüştükten sonra Fromet ile konuşmak için müsaade alır ve kızın kapısını çalarak odasına girer. Fromet, karşısında Mendelsson’u görünce hiç yüzüne bile bakmadan ne istediğini sorar. Sorularına yine hiç yüzüne bakmadan cevap verir. Mendelsson tüm gücünü toplayarak son sorusunu sorar:
-Evliliğin kutsallığına inanır mısınız?
Kız evet der ve ayıp olmasın kabilinden sorar:
-Ya siz?
Mendelsson hemen cevap verir:
-Evet ben de inanırım. Biliyor musun Tanrı doğmadan önce ona evleneceği eşini tarif edermiş. Doğmadan önce bana senin kısa boylu, kambur, çok çirkin bir eşin olacak deyince hemen Tanrı’ya yalvardım. Tanrım onun kamburunu, kısa boyunu ve her türlü çirkinliğini bana ver. Çünkü bir kadın buna dayanamaz dedim.
Fromet başını yerden kaldırır ve gülümser. Artık karşısında başka bir Mendelsson vardır. Bir kaç ay konuştuktan sonra evlenirler ve çok mutlu bir evlilikleri olur.
İnsanlarla ilişkilerimizde öyle hassas bir terazi vardır ki en küçük söz, bir bakış, bir gülümseme her şeyi değiştirebilir. Kim olursak olalım, ister zengin, ister fakir, ister ünlü, ister sıradan hepimiz aynı şeye ihtiyaç duyarız: Mutlu olmak. Mutluluğu ise tüm yaşamlarında o çok ince, hassas dengede kalabilenler bulabilir.
Bütün güzelliklerin sizin ve sitemizdeki tüm dostların olması dileğiyle sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
Özer Aydın
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özer Aydın,
Efendim, büyük bestekar Mendelsson’un o çok meşhur evlenme öyküsünü ne güzel anlatıyorsunuz. Mendelsson, Bethooven ve Mozart’tan sonra benim en çok sevdiğim, saydığım, hayran olduğum üçüncü bestekardır. Özellikle keman konçertosu, uzun yıllar her gün dinlense doyulamayacak kadar güzeldir.
Efendim, kırılganlık konusunda yazdıklarınızda çok haklısınız. Yalnız, iş tasavvufa intikal edince durum değişiyor. Tasavvufta ne incitmek var, ne de incinmek...Aslolan, her iki durumu da edeple, incelikle, zarafetle ve tasavvufun ışığıyla birleyebilmek. Bir kimse tasavvuf yoluna girip de “La faile illallah” dedikten sonra artık istese de kimseye de kırılamaz ki. Biz mana yolunda küçük yaştan itibaren büyüklerimizden bu terbiyeyi aldık. Bize böyle aşıladılar. Her fiilde mevcut olan Allah’tır, her sıfatta mevsuf olan Allah’tır, her vücutta mevcut olan Allah’tır diyen bir kimsenin artık minicik olaylar karşısında “ay ben kırıldım, ay ben gücendim” deyip sırtını dönmesi, çocuklar gibi küsmesi düşünülemez. Çünkü bir tasavvuf müntesibinin her an dünyasını dolduran bir gerçek vardır. Son nefesini verirken kimseye dargın, kırgın, küskün olmamak. Uğradığı haksızlık, maruz kaldığı hakaret ne olursa olsun onu Haktan bilmek. Demek benim bir hatam var ki bu muammeleye maruz kalıyorum. Kimbilir belki de öğretmen Leman hanım hikayesinde olduğu gibi (bu hikaye gönül sohbetleri kitabında mevcuttur) otuz yıl evvel, kırk yıl evvel yaptığımız bir kabalığın, bir saygısızlığın faturasını ödüyoruzdur.
Yunus Emre bir şiirinde
“Bir çeşmeden akan su
Acı tatlı olmaya”
der. Ramazan ayında televizyonda sık sık dinlediğimiz çok güzel bir iahi vardır:
“Güzel aşık, cevrimizi çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi”
Bütün mesele, mana yolunda ilm-i tevhidi bilen bir manevi büyüğün himayesinde
“Narın da hoş, nurun da hoş”
diyebilmek, bu gerçeği kabullenebilmek.
Allah rahmet eylesin, çok değerli politikacı Osman Bölükbaşı emekliye ayrılıp köşesine çekildikten sonra bir gazeteci kendisine nasıl bir ruh hali içinde olduğunu sormuş. O da tebessüm ederek “bağrım Karacaahmet mezarlığı gibi” demişti. Açık söyleyeyim rahmetliyi çok severdim, çok sayardım ama, ben bu düşüncede değilim. Ben de hayatta çok zulüm gördüm. Beni çok kırdılar, çok incittiler, üstüme çok geldiler. Ama vardır bir hikmeti dedim, köşeme çekildim. Herhalde bir fatura ödüyorum dedim ve bugün Rabbime sonsuz şükürler olsun içimde sevgiden, saygıdan ve duadan başka hiçbirşey yok. Tabi bütün bunlar bir tercih meselesi. Siz de “ben bu kanaatte değilim” diyerek köşenize çekilebilirsiniz. Bu bir görüş meselesi. Eyvallah. Ama ben son nefesimde Ömer Hayyam’ın şiirindeki gibi ölmek istiyorum, Allah nasip eder inşallah:
“Sevginle gireceğim toprağa
Sevginle çıkacağım topraktan”
Sevgi, yine sevgi, yine sevgi. Biz çocukken oyun sırasında “sağım, solum, önüm , arkam sobe” derdik. Ben şimdi hayatımın bu son deminde kollarımı açıyor, tek istisna olmadan yedi milyar insanı kucaklıyor ve “önüm, arkam, sağım, solum sevgi” diyorum. Ne olur, yiyip içtiğimiz sevgi olsa, giyinip kuşandığımız sevgi olsa. Konuştuğumuz sevgi olsa. Düşüncelerimiz, hayallerimiz hep sevgi olsa. Biz de Yunus gibi
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter”
diyebilsek.
“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz”
diyebilsek.
Yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki galaksilere kadar sevgi sınırlarımızın içine girmeyen hiçbir şey kalmasa...
Çok değerli dost, sitemizi değerlendirecek, ona yepyeni güzellikler kazandıracak maillerinizi bekliyor, selam,sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Dost ve Yakınlarının Üstlerine
Olsun